Yenileniyor
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyon
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkari
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • İstanbul
  • İzmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • K.Maraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce

İslâm Kanunları’nın Zamana Uyumu Hakkında Bir Soruya Cevap

, kategorisinde, 27 Nis 2015 - 22:07 tarihinde yayınlandı
İslâm Kanunları’nın Zamana Uyumu Hakkında Bir Soruya Cevap

Bazen şöyle deniyor: İslâm, Kur’an’ın indiği çağda var olan insanla ilgili bütün meseleleri ele aldığı için, onun o çağın toplumunu gerçek mutluluğa ve o günkü insanları bütün özlemlerine kavuşturmaya yeterli olduğunu kabul edelim. Fakat zamanın geçmesi ile insan hayatının yolları değişti. Bugünkü uygarlığın kültürel ve sanayi hayatı, on dört yüzyıl öncesinin doğal ve ilkel araçları ile sınırlı basit hayatına benzemez.

İnsan uzun ve yorucu çalışmaları sonucunda öyle bir uygar tekâmül ve gelişme düzeyine ulaştı ki, eğer bu gelişmişlik düzeyi bir kaç yüzyıl öncesinin seviyesi ile karşılaştırılırsa bu, iki benzemez türün birbiri ile karşılaştırılması gibi olur. O çağdaki hayatı düzenlemek için konan kanunlar, bugün karmaşık ve ileri düzeydeki hayatın ihtiyaçlarını nasıl karşılayabilir? Bu hayat düzeylerinden biri nasıl öbürünün yüklerini taşıyabilir?

Cevap: Söz konusu iki çağ arasında meydana gelen hayat biçimi farklılığı, hayatın genel hususları ile ilgili değildir. Bu farklılık örnekler ve uygular açısından geçerlidir. Başka bir ifade ile insan, besleneceği gıdaya, giyilecek elbiseye, barınacağı ve içinde oturacağı bir eve, kendisini ve yüklerini taşıyacak, bir yerden başka bir yere ulaştıracak araçlara, fertleri arasında yaşayacağı bir topluma, soy artışını sağlayacak ilişkilere; ticari, iş-işçi ve benzeri münasebetlere muhtaçtır. Bunlar değişmez genel ihtiyaçlardır. İnsan bu fıtratın, bu bünyenin sahibi oldukça ve bu insanî hayatı var oldukça, ihtiyaçlar aynı kalacaktır. İlk insan ile bu günkü insan bu ihtiyaçlar açısından eşit düzeydedir.

Söz konusu iki çağ arasındaki farklılık, insanın maddî ihtiyaçlarını gidermek için yararlandığı araç örnekleri, farkına vardığı ihtiyaç örnekleri ve bu ihtiyaçları giderme araçları bakımındandır.

Meselâ ilk insan bulabildiği meyvelerle, bitkilerle ve av etleri ile basit ve sade biçimde besleniyordu. Bugün ise keşifleri ve orijinal buluşları sayesinde bu ilkel maddelerden binlerce çeşit yiyecek ve içecek hazırlıyor. Bu yiyecek ve içecek çeşitleri tabiatına faydalı olan birçok özelliklere, göz zevkini okşayan değişik renklere, tat alma duygusunun hoşlandığı çeşitli tatlara, dokunmada yararlık sağlayan çeşitli biçimlere, sayılması zor başka birçok niteliklere ve hâllere sahiptirler. Birinci guruptaki yiyecekler ile ikinci guruptaki yiyecekler arasında müthiş fark vardır. Ama bu müthiş farklılık, onların hepsinin insanın açlığını gidermek ve istek ateşini söndürmek için yararlandığı gıdalar olmalarına yönelik bir farklılık değildir.

İnsanın söz konusu dönemlerin ilkinde taşıdıkları genel inançlar nasıl bu dönemin bir yüzyıldan öbür yüzyıla değişmesi ile değişmeyip ilk dönemdeki öbürüne uyarlandı ise, İslâm’da fıtratın çağrısı ve mutluluğun isteği uyarınca ortaya konan genel kanunlar da ortadan kalkmaz. Bir aracın yerine başka bir aracın geçmesi, bu genel kanunların değişmesi için gerekçe olamaz.

Fıtratın özü ile uyum korundukça, bu konuda bir değişme ve sapma olmadıkça, genel İslâmî kanunlar için değişme söz konusu olamaz. Fakat eğer kanunlar ile fıtratın özü arasında bağdaşmazlık olursa, İslâm sistemi bu kanunlara uymaz. Bunların eski çağda veya yeni çağda olmaları bu bakımdan fark etmez.

Bir de zaman zaman meydana gelen ve doğal olarak hızla değişen güncel olaylara ilişkin cüzî hükümler vardır. Maliye, savunmaya ilişkin güvenlik, ulaşım ve haberleşmeyi kolaylaştırma yolları, belediye hizmetlerine ilişkin düzenlemeler ve bunlara benzer hükümler gibi. Bunlar devlet yetkilisinin ve hükümeti elinde bulunduran kimsenin inisiyatifine bırakılmıştır.

Devlet yetkilisi yetki alanı içinde bir aile reisi konumundadır. Devlet yetkilisi, bir aile reisinin evinde tasarrufta bulunabildiği gibi, bu konularda karar verip kararını yürütmekle yetkilidir. Buna göre devlet yetkilisi (veliyy-i emr) toplumun içindeki ve dışındaki savaşa, barışa, maliyeye ve maliye dışı alanlara ilişkin toplumsal meselelerde toplumun yararını gözeterek ve Müslümanlarla istişare ettikten sonra karar verebilir. Nitekim yüce Allah şöyle buyuruyor: “Yapacağın iş hakkında onların görüşlerini al. Ama karar verince artık Allah’a dayan.” (Âl-i İmrân, 159) Bütün bunlar kamu işleri hakkındadır.

Bunlar sürekli biçimde biri ortaya çıkarken öbürü kaybolan, çıkarların ve sebeplerin değişmesi ile değişen cüz’î (ayrıntılara ilişkin) hükümler ve kararlardır. Bunlar Kur’an’ın ve sünnetin kapsadığı ve yürürlükten kalkmalarına imkân olmayan ilâhî hükümlerden başkadır.

Haber Editörü : Tüm Yazıları