Yüce Allah, insanı terbiye olmaya muhtaç bir şekilde yaratmıştır. Bu nedenle insanın hem dışarıdan (bedensel) hem de içeriden (ruhsal) terbiye edilmesi gerekir. Ruhsal terbiye kategorisine ait konulardan biri fikirsel eğitim ve aklın güçlendirilmesidir. Bir diğer mesele ise nefsin arındırılması, öfke, şehvet vb. kuvvelerin kontrol altına alınması ki bu konu genel olarak nefis tezkiyesi diye adlandırılır.
Doğru ellerde ve olması gerektiği gibi terbiye edilen insan, uygun fabrikalarda işlenerek istenilen şekle bürünen madde gibidir. Böyle bir insanın varlığı bereket ve hayrın kaynağı olacağı gibi dünyanın ve insanların kalbinin abat edilmesi için gerekli potansiyele sahip hale gelecektir. Arınmış bir nefse sahip her insanı bekleyen son, ilk günden bu güne ve bu günden yarına kadar herkesi bekleyen sonla aynıdır. Yani; kurtuluş, ebedi yaşam mutluluk ve cennet. İlk peygamberden ta insanların en üstünü olan son elçi Hz. Muhammed’e (s.a.a) kadar tüm peygambelerin gönderiliş amacı talim ve tezkiyedir. İnsanları zihinsel ve ruhsal olarak yetiştirip kemal mertebesine taşımak için görevlendirilmişlerdi.
Bana ve sizlere yerine getirmemiz için bir emir olan tüm ibadet ve şer’i vazifeler, aslında tezkiye ve terbiye için birer araçtır. Bizlerin kâmil insan vasfına erişmemizi sağlayacak bir nevi spordur. Spordan tamamen uzak bir beden zamanla güçsüz düşüp zarar görecektir. Eğer sağlıklı, güçlü ve güzel görünümlü bir vücuda sahip olmak istiyorsak spor yapmalıyız.
Bu bağlamda ibadette bir spordur ve ibadetten uzak olan beden de zaman içerisinde çürür. Oruç beden sağlığı için bir spordur. Yine namaz, infak, günahlardan uzak durmak seçimi, yalan konuşmamak, insanlarının iyiliğini istemek hepsi beden ve ruh sağlığı için birer spordur. Bu sporları yapan insan, güçlü ve temiz bir ruha sahip olur. Aksi durumda dış görünüş olarak göze hitap eden zahiri bir güzelliğe sahip olabiliriz belki ama eksik, hakir ve her türlü darbeye açık bir ruhumuz olur.
Tüm ibadetler insanı nefsanî lezzetlerin sultasına alıp zelilliğe sürükleyecek adımların önünü almak için sürdürülen bir mücadele yöntemidir aslında. Nefsi askeri gözetim altına almış gibisine sıkıyönetime tabi tutmak hüner değildir. Ulaşabildiği her şeyden lezzet alması, haz duyması insan için kemal değil. Bu, hayvana özgü bir durumdur. İnsanın hayvani bir boyutu olmadı doğrudur ancak hayvani güdülerin kontrol altına alınıp terbiye edilmesi gerekir. Yemek, içmek, uyumak, dinlenmek, mubah yollardan nefsi tatmin etmek vb. bizim birer parçamızdır. Kimse bu ihtiyaçların önünü almamıştır. Yasak olan şey aşırıya kaçmak ve boğulmaktır.
Materyalizm insanı maddi zevklerde boğulmaya davet eder. Semavi dinler ve fıtrata uygun bir akıl, insanın şehvet labirentinde kaybolmaması, benliğini yitirmemesi ve düşünme yetisini şeytana kiraya vermesi için insanın önünü alır. İnsanı şehvet girdabında boğulmaya sürükleyen her davet, ateşe, bedbahtlığa ve felakete davettir. Genel olarak ilahi elçilerin, semavi dinlerin ve aklın işi, nefsin şehvetin boyunduruğu altından azat edilmesidir ve oruç, bu yoldaki yardımcı faktörlerden sadece birisidir. Bu nedenledir ki Ramazan ayı, rivayetlerde günahları terk etmek için bir uygulama ve pratiğe dökme ayı olarak tabir edilmiştir.
İmam Cafer-i Sadık’ın (a.s) Muhammed bin. Müslim’e hitaben şöyle buyurduğu rivayet edilir:
“Ey Muhammed! Oruç tuttuğun zaman kulakların, burnun, dilin, derin, saçın hatta damarların bile oruç tutsun. Yalan konuşma, mümin insanlar için zorluk çıkarma, temiz kalpleri kırma, Müslüman kardeşin ve İslam ümmeti için kötü düşünüp planlar kurma. Kimseye iftira atma, kimsenin kötülüğünü isteme, emanete ihanet etme, alış verişe hile katma.
Ramazan ayında iradesine bir nevi muhalefet ederek yemek, içmek, nefsi ve cinsi isteklerine gem vuran insanı dili, gözü, kulağı ve tüm azaları oruç tutmalıdır. Kendini günahların pençesinden kurtulmuş olarak Allah’ın huzurunda
“Nefsi oruç, cisim ve mide orucundan farklıdır. Nefsi oruç tutan insanın tüm duyu organları günahtan kaçınır. Kalp, şer ve fesada sebebiyet verecek her şeyden uzaklaşır. Kalbini Allah’a ve kullarına karşı şeffaflaştırıp öfkeden arındırır. “
Ramazan ayı, ganimet kabul edilmesi gereken eşsiz bir fırsattır. Bu fırsattan yararlanalım. Benliğimizi Allah’a ve kemale yakınlaştıralım, fesat ve kötülüklerden uzaklaştıralım. Bu aya özgü müstehap dualar ve istiğfarlar bir nimettir. Allah korusun bu nimetlerden gafil olmayalım. Ramazan, bir göz kırpması kadar kısa bir zaman dilimidir, bir bakarsınız bitmiş. Bir sonraki Ramazan’ı görme şerefine nail olur muyuz, meçhul. Ramazan, her günü, her saati hatta her saniyesi bile bin aydan hayırlı bir aydır.