Lübnanlı Sünni âlim Şeyh Mahir Hammud bu haftaki Cuma hutbesinde İslam coğrafyasında yaşananlar karşısında ortaya konan söylemler ve eylemler arasındaki tezatlığa dikkat çekerek, ironik bir dille bölgesel aktörlere eleştiri getirdi.
Şeyh Mahir Hammud’un 31 Temmuz 2015 tarihli Cuma hutbesi şöyle:
“Direnen Filistin halkını, özellikle de Aksa’daki murabıtları selamlıyor, Nablus’ta ve diğer bölgelerde evlatlarının ölümüne tanık olan Filistin halkına sabırlar diliyoruz. Onlar Aksa’nın fethedildiği gün başları dik bir şekilde Kudüs’e girecek olanlardır.
Mülteci kamplarıyla ilgili oynanan oyunlardan söz ediliyor. Ancak bu oyunları oynayanların kim olduklarını kimseler itiraf edemiyor. Yalnızca insanları kandırıyorlar. Tekfirciler değil mi bu oyunları oynayanlar? Öyleyse neden sessiz kalınıyor?
Kampın güvenliğini tehlikeye atanların kim olduğu bilinirken bu kişilerin tutuklanması için neden uluslararası onaylar, bölgesel anlaşmalar bekleniyor?
Bu hastalıklı zihniyetler ülkelerin yerle bir edilmesine, fitnenin yayılmasına rıza gösteriyorlar; ancak tekfircilerle ilgili verilen hükmün hatalı olduğuna razı gelmiyorlar? Filistin halkının direnişini desteklediklerini iddia edenlere sesleniyoruz:
‘Gelin, Filistin halkını destekleyen, onlara füze yardımı yapan, tünel kazma ve mücahitlerin eğitiminde birebir rol oynayan Türkiye, Suud, Katar’a teşekkür edelim. Ancak Gazze halkına yönelik uygulanan ambargoya ortak olan, tünelleri yıkmaya çalışan İran, Suriye ve Hizbullah’ı kınayalım. Tabi bu arada Harici tekfircilere de teşekkür etmeyi unutmayalım. Çünkü onlar İslam’ın yeniden yorumlanmasına vesile oldular, İslam hakkında örnek bir tablo çizdiler, silahlarını ise yalnızca Siyonist düşmana doğrulttular, üstelik üzerlerinde oynanan hiçbir uluslararası komploya da boyun eğmediler. Öyle değil mi?’
Durum bu değil mi? Öyleyse ey Müslümanlar! Neredesiniz? Müslümanlar bu derece aptallaştılar mı?
Suriye’de fitne ateşini kim körükledi? Rejimin devrilmesinin İslami bir vazife olduğunu, ulusal bir öncelik olduğunu söyleyenler kimlerdi? Bunun aksini iddia edenlerin dinden çıktığına, vatan haini olduğuna kanaat getirdiler. Peki, kim karar verdi buna? Suriye halkı mı? Ya da Suriye’de aktif olarak çalışan bir parti mi? Veya herkes Amerika’nın, hatta İsrail’in elinde oyuncak mı oldu? Tüm bunları planlayan, hazırlayan Amerika ve İsrail değil miydi?
Suriye’de hala bir devrimin varlığından söz edenler, rejimin devrilmesi gerektiğini savunanlar sonucun nasıl olacağının farkındalar mı acaba?
Böyle olması durumunda Nusra ve IŞİD’i kim kontrol edecek? İstanbul ve Paris’te lüks otellerde kalıp gününü gün eden serseriler mi?
Sonra da oturup devrimden, İslam’dan, cihaddan, mücadeleden söz ediyorlar. Yazıklar olsun!”