Soykırımcı İsrail rejiminin elebaşısı Reuven Rivlin ile NATO genel sekreteri Jens Stoltenberg yaptıkları görüşmede ikili işbirliğinin geliştirilmesi gerektiğini belirttiler.
Hâlbuki AB ve NATO üyesi Bazı Avrupalı ülkeler, ırkçı İsrail rejiminin işgal edilen Filistin topraklarındaki Siyonist sitelerde yetiştirilen ürünler ve imal edilen malları boykot kararı almış bulunuyorlar.
Terörist İsrail rejimi Batı Şeria ile Kudüs’te Filistinlilerin ev ve tarlalarını gasp edip, Siyonistleri yerleştirmekte ve bu bölgelerde ürünleri yetiştirip imal etmekte ve AB pazarına sürmektedir. AB ülkeleri de bu ürünlerin Filistinlilerin gasp edilen topraklarındaki Siyonist yerleşkelerde yetiştirildiği için, onlara boykot kararı almış bulunuyorlar. Buna karşılık, NATO genel sekreteri Jens Stoltenberg, gayri meşru İsrail rejiminin başkanı Reuven Rivlin ile Brüksel’de ortak basın toplantısında, İsrail’in yakında NATO’nun Brüksel karargâhında temsilcilik bürosu açacağını, bunun ikili işbirliğinin geliştirilmesine büyük katkı sağlayacağını söyledi.
Jens Stoltenberg, İsrail’in son 20 yılda NATO’nun etkin bir ortağı olduğunu, gelecekteki işbirliğini daha bir geliştirmenin önemli olduğunu söyledi.
Irkçı İsrail rejimiyle NATO işbirliği ve ilişkileri iki açıdan değerlendirilebilir. NATO’nun lideri olan Amerika ile asıl kurucuları olan İngiltere ve Fransa; soykırımcı İsrail rejiminin kuruluşuna ve işgalci varlığını sürdürmesine büyük katkıda bulunmaktadırlar. Filistin halkının azılı düşmanı Siyonist İsrail rejimi söz konusu ülkeler tarafından füzeler, nükleer ve kimyasal ve biyolojik silahlarla donatılmış bulunuyor. Buna ilaveten BM güvenlik konseyinde Veto hakkını kullanıp, ırkçı İsrail rejiminin bütün cinayetlerini destekleyip cezalandırılmasını engellemektedirler. AB’nin en güçlü ülkesi ve NATO üyesi olan Almanya da soykırımcı İsrail rejimine askeri, silah, mühimmat ve deniz altıları vermiş bulunuyor.
Soğuk savaşın son bulması ardından NATO, Batı ittifakı güvenliğini koruma gibi savunma mahiyetinden sıyrılıp, dünya çapında operasyon ve saldırılar yapan bir askeri ve istihbarat örgütüne dönüşüp, yayılmacı ve müdahaleci girişimlerini sürdürmektedir. NATO’nun Aralık 2004’de oluşturduğu “İstanbul İşbirliği İnisiyatifi” çerçevesinde Fars Körfez Monarşileri; Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt ve Katar ile NATO örgütü arasında ortaklık ve işbirliği geliştirilmiştir.
NATO’nun Akdenizi denetim altında tutmak için kurdurduğu “Akdeniz Diyaloğu”na Cezayir, Mısır, soykırımcı İsrail, Ürdün, Fas, Moritanya ve Tunus katılmaktadır.
“Akdeniz Diyaloğu” ve “İstanbul İşbirliği inisiyatifi-Girişimi-“ birbirinden farklı, ama birbirini tamamlayıcı niteliktedirler ve her ikisi NATO’nun yayılmacı ve genişlemeci hedeflerine hizmet etmektedirler.
NATO, “Barış için ortaklık” , “Akdeniz Diyaloğu” ve “İstanbul İşbirliği inisiyatifi“ gibi bağımlı yan kuruluşlarına üye ülkelerin arasında sadece terörist ve işgalci İsrail rejimiyle stratejik işbirliğini geliştirmiştir. NATO’nun asıl görevi de Siyonist rejimin gayri meşru varlığını koruyup kollamaktır. NATO ile İsrail arasındaki işbirliğinin geliştirilmesi ve Siyonist rejimin NATO karargahında temsilcilik bürosu açmasıyla birlikte, Amerika F 35 tipi savaş uçağını Telaviv rejimine devredecektir. Amerika savunma bakanlığı pentagon Sözcüsü Peter Kok yayınladığı bildirisinde, İsrail’in bütün müttefik ülkelerden önce F 35 savaş uçaklarına sahip olacağını söyledi.
Soykırımcı İsrail rejim geçen aylarda yaptığı açıklamada, füze sistemini geliştirmek amacıyla Amerika’nın Telaviv’e 235 milyon dolar askeri yardım yaptığını belirtti. Washington yönetiminin 1962 yılından beri işgalci İsrail rejimine 124 milyar dolar askeri yardım yaptığı biliniyor.
AB ve NATO üyesi ülkelerin bazısı, Amerika’ya rağmen son aylarda ırkçı İsrail rejiminin Siyonist Yahudi göçmenlere Filistin topraklarında yerleşim merkezleri kurup, Filistinlileri sürdüğü için, ticari yaptırım uygulama kararı almış bulunuyorlar. Fakat NATO’nun İsrail ile işbirliğini geliştirme kararı bir taraftan, AB ve NATO üyesi ülkelerin İsrail’e boykot kararı alma girişimleri diğer taraftan, AB ülkelerinin de Siyonist rejime ekonomik ve ticari yaptırım uygulama kararlarının sembolik ve göstermelik olduğunu gözler önüne seriyor.