İstanbul Esenyurt’ta bulunan LC Waikiki deposunda çalışan bir işçi asgari ücretle nasıl yaşamaya çalıştıklarını anlattı.
Asgari ücret tespit görüşmelerinin sonucunda asgari ücrete 100 liralık bir zam yapıldı ancak yapılan bu zam işçilerin hiçbir giderini karşılamıyor. Aksine hayat pahalılığı ve zorunlu bireysel emeklilik sistemi nedeniyle yapılan kesinti hesaba katıldığında işçilerin cebinden, verilen zamdan çok daha fazlası çıkıyor. Evrensel’den Fırat Turgut’un İstanbul’da görüştüğü bir LC Waikiki işçisi yaşadığı zorluğu şöyle anlatıyor: “Aldığım para kira ve faturalara gidiyor. Sabah kahvaltımızı ve akşam yemeğimizi benim ve eşimin ailesinin gönderdikleriyle karşılayabiliyoruz. Aile desteği olmasa yaşayamayız her halde.”
Yaklaşık 6 aydır LC Waikiki’nin Esenyurt’ta bulunan deposunda çalışan işçinin eline her ay 1500 lira geçiyor. İşçi yeni evli, eşinin de sağlık sorunları bulunduğu için sürekli bir işte çalışamıyor. Ancak günlük işler yapıyor. Onun gün sayısı da bir elin parmaklarını geçmiyor.
SADECE HAYATTA KALMAK EN AZ 1320 LİRA
“Kira, elektrik, doğal gaz, mutfak ihtiyaçlarına gelen zamma baktığımızda asgari ücrete gelen zammın bir anlamı kalmıyor. Kaşıkla verip kepçeyle alıyorlar” diyor. İşçinin aldığı 1500 liranın 800 lirası kiraya gidiyor. 250 lirası elektrik, su, doğal gaz faturalarına gidiyor. Ancak bu miktar tasarruflu hali. “Sadece oturduğumuz odada bir doğal gaz sobası var. Bir odayı ısıtıyoruz. Diğer odaları ısıtma şansımız olmuyor. Kışın yemek pişirirken mutfak soğuk oluyor. Yemeğin ateşiyle ısınmaya çalışıyoruz” diyor. Kira ve faturaların oluşturduğu 1050 liraya iki de telefon faturası ekleniyor toplam 70 liradan, ediyor 1120 lira. Mutfak giderlerine de 200 lira ayırmaya çalışıyor. “Mutfak için aslında daha fazla gidiyor ama benim ve eşimin ailesi hallediyor” diyor ve şöyle devam ediyor: “Ailelerin yardımı var. Aile desteği olmasa yaşayamayız her halde. Pazara çıktığımızda bir kilo fasulye 7-8 liradan aşağı değil. Benim ailem peynir, zeytin, tereyağı, turşu yolluyor. Eşimin ailesi de kışın yiyeceklerimizin konservesini yapıyor. Kendi evi için yaparken bize de yapıp yolluyor. Kışın her şey çok pahalı ve bu bizi rahatlatan bir şey oluyor. Çok pahalı olduğu için buzluktan konserveleri çıkarıp akşam yemeğimizi öyle yapıyoruz. Sabah kahvaltısı ve akşam yemeği ailelerden gelenlerle oluyor. Mesela et yiyemiyoruz, balık yiyemiyoruz. Akşam yemekleri genelde iki çeşit oluyor. O iki çeşidin biri de çorba oluyor. Çorba ekmek. Yapabiliyorsan salata yapıyorsun. Ama şimdi onu da yapamıyorsun, sebze fiyatları yüksek olduğu için. Salata malzemeleri yazın aldığının üç katına çıkmış halde.”
KREDİ KARTLARI ŞİŞİP DURUYOR
1320 lira bir işçinin cebine girmeden çıkmak zorunda, hem de gider miktarını en asgariden hesaplarsak. Yani iki kişinin barınma, ısınma, yıkanma ve beslenme ihtiyacı, ne kadar tasarruf yapılırsa yapılsın 1320 liraya mal oluyor. “Bir de sigaram var” diyor işçi: “Sigaraya da zam yaptılar. Günde 1 paketten ayda 300 lira ediyor. Etti mi sana 1620 lira? Gel geçin geçinebilirsen. Biz de geçinemiyoruz zaten. Mesela eşim de ben de en son evlenmeden önce giysi aldık herhalde. Aldığımız parayla evi döndüremediğimiz için kalan ihtiyaçlarımızı kredi kartıyla karşılıyoruz. Kredi kartı da şişip duruyor.”
İŞSİZ KALMA KORKUSUYLA KATLANIYORSUN
Ücretler düşük, hayat pahalı… Yüz binlerce işçinin ölümü gösterip sıtmaya razı edildiğini söylüyor işçi: “Önünü göremiyorsun, tamam çalışıyorsun eve para getiriyorsun ama iş durumunun ne olacağı belli değil, çıkarılma korkusu var. Maaşlar zaten düşük. İşsiz kalma korkusuyla var olanı da kabul ediyorsun aslında. En basiti işsiz kalırsam kiramı nasıl ödeyeceğim diye soruyorsun, cevabı yok. Onun için bu eziyetlere katlanıyorsun.”
‘İSTANBUL’UN GİDİP GÖRMEDİĞİMİZ İLÇELERİ VAR’
Durum böyle olunca tatil yapmak ise hayal: “En basiti Türkiye’de yaşıyoruz ama birçok ilin nasıl olduğunu bilmiyoruz. İstanbul’da yaşıyoruz hâlâ gidip görmediğimiz ilçeler var. Televizyonlardan izliyoruz, birçok ilde tarihi yerler var. Gitmek istiyoruz ama gidemiyoruz. Yılda bir memleketine gideceksin bu bile zorluyor. Tatilde de zaten en fazla memleketlerimize, ailelerimizin yanına gidiyoruz. Zaten beslenme ve barınmaya para vermiyorsun, sadece yol parası veriyorsun. Onu da işyeri ne zaman izin verirse o zaman yapabiliyorsun.”
EV ALMAYA KALKSAN BU KEZ KREDİ İÇİN ÇALIŞACAKSIN
“Her şeyden önce yaşayabileceğimiz bir ev isteriz” diyor işçi. Bir evin olsa, ev kirasına ayıracağın parayı başka şeylere ayırabilirsin diye düşünüyor. “Ama ev almaya kalksan kredinin altından kalkamazsın” diyor: “En varoş yerlerde bile en küçük evlerin fiyatı en az 200 bin lira olmuş. Bu asgari ücretle çalışan bir işçi için çok zor. Bir de şöyle bir şey var. Ölmeden birkaç yıl önce emekli olabiliyorsun. Ama belli bir yaştan sonra çalışamıyorsun, beden kaldırmıyor. Geçinebilmek için de bir gelirin yok. Öyle olunca çalışırken bir birikim yapsam da evim olsa, en azından başımı koyabileceğim bir evim olur, aç da kalsam sokakta kalmam diyorsun. Onun için kredi çekerek ev alanlar çok fazla. Tabii hayatın geri kalan kısmını da o krediyi ödemekle geçiriyorsun. Krediyi ödediğin zaman da her şeyden kısıyorsun, öyle yaşıyorsun. 10 yıl ne giysi alabiliyorsun ne başka bir şey.”
BU KOŞULLARDA ÇOCUK SAHİBİ OLUNMAZ
Yeni evli olduklarını söyleyen işçi, “Bir çocuğum olsun isterim tabii ama düşünmüyoruz” diyor. Bunu iki sebebe bağlıyor; birincisi ülkenin hali: “Her tarafta bombalar patlarken, insanlar sokak ortasında ölebiliyorken çocuğumuz yaşayabilecek mi, bunu bilmiyoruz.” İkincisi ise ekonomik koşullar: “Kendimize zar zor bakarken çocuğa nasıl bakacağız? Ailelerimizin baskısı çok fazla çocuk yapmamız için. Şu an çok erken diyoruz ama düşünüyoruz, her şeyden önce beslenmesi lazım. Biz önümüze gelen her şeyi yiyebiliriz ama bir çocuğun sağlıklı büyümesi için başka şeylere ihtiyacı var. Hadi neyse, bizim yediğimizi yesin. Ama en az 1 yaşına kadar sadece bez parası olacak. Kıyafeti olacak, her geçen ay büyüyecek bu çocuk. Hadi bunları da bir şekilde karşıladın. Ama sonra eğitimi geliyor. Ne kadar eğitim parasız gibi görünse de hiç öyle değil. Devlet okullarının eğitimi şimdi berbat durumda. Özel okul desen tonla para. Büyüdükçe ihtiyaçları da azalmıyor, aksine artıyor. Bir de geleceği ne olacak? Bütün bunları düşünüyorsun, çocuk yapmak çok mantıklı gelmiyor.”
BİR SİNEMA BİLETİ 14 LİRA
İçinde bulundukları ekonomik koşulların kendilerini evle işyeri arasına sıkıştırdığını anlatıyor işçi: “Gezme diye bir kavram yok. Sinemaya, tiyatroya gidelim mi diye düşünüyoruz. Hesap yapıyoruz, sonra gitmeyelim diyoruz. Gidiyorsan ayda yılda bir anca gidiyorsun. Ben bir defa tiyatroya gittim, o da belediyenin bir tiyatrosuydu, onun dışında gidemedim. Üzerinden 5-6 yıl geçmiştir. Bir sinema bileti 14 lira, 2 bilet 28 lira. Verdin parayı sinemaya gittin, çıkınca bir yemek yedin dışarıda, bir çay içtin. Masraf artıyor. Böyle düşününce dışarı çıkmayı tercih etmiyorsun. Kırk yılın başı gidersen de dönüp evinde yemek yiyorsun.”