Yılbaşında elektriğe gelen yüzde 130’a varan zamlardan sonra yeni bir zam paketi gündemde. | Anadolu Haber
2022’ye girerken yapılan zamlar ve hemen ardından gelen büyük kesintilerle birlikte enerji başlığı Türkiye’nin gündemine yerleşti. Önceki yıllarda da elektrik, akaryakıt zamları ve kış aylarında gelen faturalar yurttaşların sırtındaki büyütürken 2022’ye girişte yapılan ve yüzde 127’ye varan zamlar, enerjiden faydalanmanın bedelini yurttaşlar için ödenemez hale getirdi.
Aradan henüz üç ay geçmişken yeniden elektrik faturalarına zam konusu gündeme geldi. Sözcü Gazetesinden Taylan Büyükşahin’in haberinde elektriğe yüzde 20 zam yapılması aksi halde Temmuz’da yüzde 100’ün üzerinde zamma mecbur kalınabileceği ifade edildi. Peki, bu zamlar nereden çıktı?
Elektrik tamamen özelleşti ve piyasalaştı
AKP’li yıllarda elektrik sektöründe üretim, dağıtım ve perakende satış faaliyetlerinin ayrı ayrı özelleşmesi ve tamamen piyasalaşmasıyla elektrik borsada alınıp satılan aracılar tarafından pazarlanan bir ürüne dönüştü. Bu durum evlere gelen faturalarda en az üç şirketin kârının bulunmasına yol açtı.
Bir avuç şirket, kazançları yasalarla garanti altına alınacak şekilde ülkenin elektrik üretim tesisleri ve altyapısına çöreklendi. Bununla birlikte enerji talebi plansızca kısa vadeli ve sadece kâr odaklı yatırımlarla karşılanmaya çalışıldı. Böylelikle bugünkü enerji kıtlığı çeken, kaynakların neredeyse tamamında dışa bağımlı ve döviz karşısında aşırı kırılgan bir Türkiye yaratıldı.
Yurttaşlara değil patronlara sübvansiyon
Enerji alanında zamlarla ve kesintilerle yükselen tartışmalara AKP kanadından sürekli verilen sübvansiyon yanıtları aslında gerçeği yansıtmıyor. Hükümet yurttaşların faturaları düşsün diye değil patronların kârı eksilmesin diye sübvansiyon uyguluyor. Patronların bir gün bile zarar etmemesi için türlü önlemler alınırken faturaların ödenemez miktarlara ulaşması nedeniyle yurttaşların karanlıkta veya soğukta kalmasını kimse umursamıyor.
Sübvansiyon mekanizması basitçe enerji şirketleri kâr etsin diye belirlenen yüksek enerji bedellerinin bir kısmının şirketlere devlet tarafından ödenmesi anlamına geliyor. Yani aslında zaten vatandaşın gördüğü kadarıyla bile çok yüksek olan enerji fiyatları aslında bunun da ötesinde ve aradaki farkı devlet şirketlere ödüyor. Ancak bu farkı devletin karşılamasının aslında toplumun karşılaması anlamına geldiği görmezden geliniyor. Neticede yurttaşların vergileriyle oluşturulan bütçeler kuralsız ve hesapsızca patronlara aktarılıyor.
Yeni yıla girerken yapılan fahiş zamlara karşı “hemen devletleştirme” meşru bir talep olarak yükseliyor. Elektrik üretim tesisleri ve altyapısının devletleştirilmesi ve kâr odaklı bir faaliyet olmaktan çıkarılması, enerjiden faydalanmanın tıpkı eğitim ve sağlık gibi temel bir hak olarak kabul edilmesi gerekli. (habersol)