Ulusalcılar, İslamcılar, laikler, kralcılar hepsi yenildi. Hepsi de yenilgisinin sebebini bir başkasına yükledi. Kimse de “Bizim hatamız…” deme cesaretini gösterip hatalarının sebebini anlama yoluna gitmedi…
Lübnan’ın önde gelen Sünni âlimlerinden Şeyh Mahir Hammud, 6 Şubat tarihli Cuma hutbesinde koalisyon güçleri adına IŞİD’i bombalarken ele geçirilen Ürdünlü pilotun başına gelenleri değerlendirdi. Şeyh Hammud içinde bulunduğumuz dönemde saygıyı hak eden tek tarafın direniş ve direniş ekseni olduğunu vurguladı.
Şeyh Mahir Hammud’un 6 Şubat 2015 tarihli hutbesi şöyle:
Son 4 yıl, bizi hayal kurmaktan, ümit etmekten korkar hale getirdi. Artık geçmişi özlüyoruz ve geleceğimizin daha da kötü olmasından yana endişe duyuyoruz.
Geçmişe döndüğümüzde, 1967 yenilgisinden önce krallıklara karşı propagandalar yürütüyor ve içinde bulunduğumuz geri kalmışlığın ve dış güçlere bağımlılığımızın sorumluluğunu bu yönetimlere yüklüyorduk. Sonra sahne değişti ve krallıkla yönetilen bu sistemler, halklarının daha istikrarlı bir yapıda olması, gerilememeleri ve mevcut durumlarını korumaları gibi gerekçeler öne sürerek kendilerini meşru gösterme yoluna gittiler.
Bu sefer eleştirilerimizi diktatör devrimci rejimlere yönelttik. Ardından “Arap Baharı” geldi. Saddam Hüseyin’in, Kaddafi’nin vs. devrilmesini hoşnutlukla karşıladık. Sonra yeniden sahne değişti ve bu kez dönüp baktığımızda Libya’da, Irak’ta yıkımdan, katliamdan başka hiçbir şey olmadığını gördük.
Bu halklar, adaletle ya da diğer bir ismiyle “sosyalizm”le yönetilen “tek bir Arap ümmeti” olmayı hayal ediyorlardı. Biz ise herkese İslam’ın yegâne gelecek olduğunu söylüyorduk.
Bugün bir kez daha sahnenin değiştiğine tanık oluyoruz. Birileri devlet olduğunu iddia ederek katliam yapıyor. Dinden “ceza” dışında hiçbir şey anlamayan bu kişiler Batılıların ve müsteşriklerin eline hayal bile edemeyecekleri kadar büyük kozlar veriyor. Nitekim bu eylemlerin sonuncusu Şam’da sivilleri hedef alan bombalı saldırı oldu. Diğer yandan IŞİD’in sokaklarda insan öldürmekten başka hiçbir şey yapmaması, ılımlıların kendilerini Amerika’nın kucağına atmalarına sebep oldu. Amerika ve Siyonistlerin kararıyla bir İslam devleti kurmak ister oldular.
Ulusalcılar, İslamcılar, laikler, kralcılar hepsi yenildi. Hepsi de yenilgisinin sebebini bir başkasına yükledi. Kimse de “Bizim hatamız…” deme cesaretini gösterip hatalarının sebebini anlama yoluna gitmedi.
“İki katına uğrattığınız bir musibet size uğrayınca mı ‘Bu nereden’ dediniz. De ki: ‘Bu başınıza gelen kendinizdendir.’ Şüphesiz Allah her şeye kadirdir.” (Ali İmran:165)
Tüm bu yorumları yapmamıza sebep olan Ürdünlü pilot Muaz El-Kesasibe’nin yakılma hadisesi… Ancak bu sahnede sorun sadece yakma eylemi değil… Bilakis bu eylemleri yapanın IŞİD olduğunu inkâr eden ve IŞİD’i güçlendiren ülkeler… Yine değişim isteyen, en iyi olanın ne olduğunu ortaya koymadan “en iyi”yi isteyen ve Suriye savaşının başlamasına sebep olan İslamcı güçler… Tüm bu taraflar IŞİD’in oluşmasından ve yakma eyleminden sorumlular…
Öyle ya da böyle hepsi olan bitenin sorumlusu… Tabi ki bir yandan dış müdahale olmadan çözüm üretilemeyeceğine halkları ikna eden zalimleri de asla unutmuyoruz. Hepsi sorumlu…
Tüm bu olanlar karşısında saygıyı hak eden bir taraf varsa o da Lübnan’da, Filistin’de ve diğer bazı ülkelerde ortaya konulan direnişlerdir. Direnişi destekleyen direniş ekseni de aynı şekilde direniş kültürünün yayılmasının, umutlarımızın artmasının, siyasi birliğin ve fıkhi yakınlaşmanın sağlanmasının vesilesidir.
Öyleyse Ürdünlü pilotun yakılarak öldürülmesi hususunda yalnızca kınamakla yetinmemek, bu konuda sorumluluğumuzun ne olduğunu gözden geçirmek zorundayız. Ayrıca hem ulusalcıların, hem İslamcıların, hem laiklerin içine düştüğü umutsuzluk hali bu çevrelerin Allah’a yönelmesine yol açmalıdır. Eğer Allah’a yönelirsek bu da Allah’ın izniyle ümit kapılarının bir bir açılmasına yol açacaktır. Allah her şeye kadirdir.”