Amerika sözde keşfedilmeden önce, bu engin ve zengin kıta toprakları, yerli halkın yaşadığı topraklardı.
Bilindiği gibi Eski İslami tarihi kaynakların belirttikleri üzere, batılı sömürgeci güçlerden asırlar önce, Amerika kıtası Müslüman ve Arap denizci seyyahlar tarafından keşfedilmişti. Fakat İlk Avrupalı gurup 1492 yılında Batı Hindistan diye andıkları Amerika kıtasına ayak basıp, yerli halk tarafından büyük bir sevgiyle karşılaşıp ağırlandılar. Avrupalı denizciler Amerika kıtasına ayak bastıktan sonra Avrupalı göçmenler ve sürgün mahkumları, siyasi sürgünler, Avrupalı yöneticilerle Katolik kilisesinin baskı ve zorbalıklarına maruz kalan çeşitli din ve mezheplere mensup kimseler ve özellikle cinayetkarlar ve şirret kimseler İngiltere, portekiz, Fransa ve İngiltere’den sözde keşfedilmiş kıtaya nakledilip, daha sağlıklı ve müreffeh hayat yaşamak için Batı Hindistan topraklarına akın etmeye başladılar.
Bazı araştırma kaynaklarının ileri sürdükleri üzere Buzul çağı’nın en şiddetli döneminde Milad öncesi 30 bin ile 10 bin yıllarında, Asya kıtasındaki kabileler insan gurupları halinde Beringia boğazından Amerika kıtasına geçtiler. Milad sonrası ilk yüzyıllarda, bugünkü Arizona’da Finiks kentinin bulunduğu bölgeye yakın yerleşim birimlerinde, top oynamak için alanların ve Meksika’da bulunanlara benzeyen piramit biçimli kümbetlerin yanı sıra kanal ve sulama sistemleri kuran İspanyol saldırgan ve işgalci güçlerin kızıl derili diye tanımladıkları mazlum yerlilerden Hohokumlar yaşıyordu.
Avrupalı saldırgan güçler Amerika kıtasına geldiğinde, Amerika’da yüzlerce farklı kabile bulunmaktaydı. Bu kabilelerden bir çoğu ortak bir dili ve kültürü paylaşıyorlardı. Önce İspanyol asıllı denizciler İspanyol kralçesi adına bu topraklara ayak basmış daha sonra başta İngiltere başta olmak üzere diğer Avrupa sömürgeci devletleri de aynı rotayı izleyerek Amerika’ya askerlerini, kaşiflerini gönderdiler. Avrupalı beyaz adamın vahşiliği ve şiddet düşkünlüğünden haberdar olmayan yerliler onları sevinçle karşılamış, ellerindeki altın, tarım ürünlerini örneğin Mısır, Kakao patates ve yer fıstığı gibi şeyleri onlara hediye edip, paylaşmak istemişler. Ancak bu insani davranış biçimine karşılık sömürge güçlerinin baskısı hatta katliamı altında soykırıma uğramışlardır.
Miladi 1451 yılında doğan ve 20 Mayıs 1506’da ölen ve de 1492’de ispanya bayrağıyla Atlantik Okyanusu’nu aşarak Amerika’ya ulaşan ilk Avrupalı yani Cenovalı Yahudi, denizci ve kaşif Cristof Colomb, bu topraklara ayak bastığında Amerika kıtasının kuzey ve güney bölgelerinde milyonlarca yerli halk kitleleri yaşıyordu. Amerika kıtasında yaşayan yerliler çeşitli dil ve lehçelere, zengin kültürel değerlere sahip olup, tarımcılık, hayvancılık, avcılık, balıkçılık, sepetçilik ve seramikçilik, saksıcılıkla aşına olup, ahşap işlemeyi, çanak-çömlek yapmayı, dokumayı ve taş işlemeyi bilmekteydiler.
Amerika yerlileri siyasi yapı açısından şehir devletleriyle birlikte, bağımsız kabilelere veya kabile konfederasyonları biçiminde örgütlenmişlerdi. Dini hayatları Aztek ve Mayalarda olduğu gibi müesseseleşmiş ve karmaşık dini tören ve ayinlere sahipti.
Denizci ve kaşif Cristof Colomb’un öncülüğünde Avrupalı güçler Tanrı adına diye Amerika’ya açıldıklarında, korkunç cinayetler işlendi. Amerika dış işleri bakanlığının internet sitesinin itiraflarına göre, en az 15 milyon Amerikalı yerli halkının katliamdan geçirilmesi şartları sağlandı. Avrupalı saldırganlar tanrı adına yeni bir düşman yarattılar. Onlar Amerika yerli halklarını kendi vahşi ataları gibi vahşi, insan olmayan yaratıkları ve kafir olarak nitelendirip infaz etmeye çalıştılar. Çünkü sömürgeci Avrupalı güçler kendi vahşiliklerini, dehşet verici girişimlerini, işledikleri katliamları, işgal, sürgün ve sömürüyle yağma girişimlerini meşrulaştırmak ve haklı göstermek için; mazlum ve masum yerli halkı vahşi, kafa derisi yüzen ve cinayetkar olarak nitelendirip, onların direniş güçünü kırıp, köleleştirmeye çalışarak, köleliği kabul etmeyen ve teslim olmayanları da ortadan kaldırarak hakimiyetini pekiştirmeye çalışıyorlar.
Amerika tarihi yalan ve kurmaca bir tarihtir. Bunun en bariz örneği de Kızıl derili diye anılan yerli insanların yaşadıkları soykırım ve trajedidir. Güneşe, aya övgüler düzen, toprağı, ağacı, kuşu dinleyen, dünyayı onlarla birlikte algılayan, sevgi ve muhabbet dolu insanlar olan, Allah vergisi tabiatı kutsayan Kızılderililer mi vahşiydi? yoksa bir avuç toprak ve altın ve gümüş uğruna bir soylu milleti ve halkları kadın, çocuk ve erkek demeden yok etmeye kararlı olan ve kan dökmeyi göze alan, tabiatı ve çevre hayatını mahveden Beyaz Avrupalı ve Protestan İngiliz saldırgan güçler mı? Amerika kıtası yerlileri ilk defa olarak vahşiliği ve hunharlığı ve tabiatla düşmanlığı İngiltere ve diğer batılı sömürgeci devletlerin öncülerinden öğrendiler.
Avrupalı beyaz saldırganlar ilkin Amerika yerli kabilelerin insani tutumuna karşı güler yüzle ve dostça bir tutum izlediler. Daha sonra kızıl derililere ateşli silahlar kullanarak, onları kendi topraklarından vazgeçmeye ve işgalci güçlere devretmeye ilişkin senetler imzalattılar. Aksi takdirde onların topyekün öldürecekleri tehdidinde bulundular.
Amerika topraklarına göç eden bazı Puritan-Yahudi liderler Amerika yerli halklarının katliamını, “Yahudi-İsrail” topraklarındaki Kenanlıların katledildikleri gibi, soykırıma uğratılmalarının ilahi bir istek olduğunu ileri sürüp, işlenen cinayetlere dini kılıf uydurmaya çalışıyorlardı.
Direnç ve başı dik olma simgesi sayılan Dağların, dağlardaki vadilerin insanları olan kızıl derili diye anılan Amerika kıtası yerlileri ırkçı ve üstünlük taslayan beyaz Avrupalı göçmenler tarafından kurak, susuz ve verimsiz çöllere hapsedildiler. O masum ve barışsever insanlar Topraklarını bırakıp beyaz adamın belirlediği çorak topraklarda yaşamaya zorlandılar. Ve beyaz adamın acımasızlığına, vahşiliğine daha fazla karşı koyamayıp öldürüldüler veya boyun eğdiler. Bu insanlık dışı girişimler sonucu Kızılderili halk kitleleri, yüzlerce dil, yüzlerce kültür yeryüzünden silindi, binlerce yıllık birikim, bilgelik yok edilmiş oldu.
Cristof Kolomb’un günlüğünden de anlaşıldığı üzere kızıl derililer barış sever ve sevgi dolu kimselerdi. Nitekim kolomb şunları yazıyor; ” Onlara kılıçlarımızı gösterdik. Keskin demir silahları ilk kez gördükleri belli. Kesmenin ne demek olduğunu bilmediklerinden, bazıları kılıçların keskin tarafını tutunca ellerini kestiler. … Bu insanlar ne herhangi bir mezhebe bağlılar ne de puta tapıyorlar. Kötülüğü tanımıyorlar, birbirlerini öldürmüyorlar. Hiç silahları yok… Son derece sade, dürüst eli açık insanlar. Herhangi birinden sahip olduğu herhangi bir şey istenince hemen veriyorlar. Kötülüğün ne olduğunu hiç bilmiyorlar, çalmıyorlar öldürmüyorlar. Dünyada onlar kadar tatlı dilli insanlar yoktur. Her zaman gülüyorlar…”
Amerika yerlisi kabilelerin atasözleri de onların ince ruhlu ve tabiat aşığı olduklarını gözler önüne seriyor. Nitekim onlar diyorlar ki; “Ağlamaktan korkma! Zihindeki ıstırap veren düşünceler gözyaşı ile temizlenir.” …
“Tanrı’ nın kelimeleri meşe yaprağı gibi sararıp düşmez: çam yaprağı gibi ilelebet yeşil kalır.”
Amerika yerli insanları ayrıca eşitlik taraftarıydı. Nitekim şöyle diyorlardı; “Arkamda yürüme, ben öncün olmayabilirim. Önümde yürüme, takipçin olmayabilirim. Yanımda yürü, böylece ikimiz eşit oluruz.”
Kızıl derililer bir nevi ilahi ilham ve nefs arınmasına inanıyorlardı. Nitekim diyorlardı ki; “Aşkı tanıdığında, Yaratıcıyı da tanırsın….Barış ve mutluluk her anda mevcuttur. Barış ve mutluluk her adımdadır. Ruhun meseleleri için siyasi çözümler yoktur. …Bir başkasının kabahati hakkında konuşmadan önce daima kendi yaptıklarına bak…Bir düşman çok, yüz dost azdır…. Gözün ile değil, yüreğin ile hüküm ver.
Kızılderili diye anılan Amerika’nın yerli halkı kadınlar konusunda özel bir felsefi görüş ve hak öngörüyorlardı. Nitekim kadınlar hakkında da diyorlardı ki; Kadınların ezelden beri bildiği kainatin dengelerini erkekler de anlamaya başladıkları zaman, dünya daha iyi bir dünya olmak üzere değişmeye başlamış olacaktır.
Amerika’nın yerli halkı beyaz Avrupalılara rağmen fedakar ve özverili insanlardı. Nitekim diyorlardı ki;
Her bir insan bir görev üzere yaratılmıştır. Eğer herkes bir başkası için bir şey yaparsa dünyada muhtaç ve çaresiz kimse kalmaz. “
Saldırgan ve işgalci beyaz Avrupalılar Amerika yerlilerinin engin ve ince ruhları, üstün insani değer ve kültürlerini anlamaktan aciz kalıp, onları vahşi kavimler olmakla suçladılar. Onların sonraki kuşakları da insanlık dışı girişimlerini sürüp, Kızılderililerin kanları üzerine Amerika beyazlar devletini kurdurdular. Gelecek programda Amerikalı beyazların insanlık dışı girişimlerini ve Amerika kuruluş felsefesiyle Amerika birleşik devletlerinin gizli tarihini inceleyeceğiz.