Dervişin birinin yolu bir gün bir köye uğrar. Köylüler fakirdir onu misafir etmesi için Şakir isminde birinin çiftliğine gönderirler. Derviş yola koyulur. Yolda rastladığı bir kaç köylü ona “Şakir’in köyün zenginlerinden birisi olduğunu, lâkin Halid adında bir başka zengin daha bulunduğunu” anlatırlar.
Derviş, Şakir’in çiftliğine varır. Şakir hem misafirperver hem de gönlü geniş bir insandır. Dervişi kaldığı müddetçe güzelce ağırlar. Yola koyulma zamanı gelen Derviş, Şakir’e teşekkür ederken, “böyle zengin olduğun için hep şükret” der.
Şakir ise “hiçbir şey olduğu gibi kalmaz. Bazen görünen, hakikatlerin kendisi değildir, bu da geçer…” diye cevap verir.
Birkaç sene sonra, Derviş’in yolu yine aynı taraflara düşer. Şakir’i hatırlar ve yanına uğramaya karar verir. Yolda rastladığı köylülerle sohbet ederken Şakir’in iyice fakir düşüp, şimdilerde Halid’in yanında çalıştığını öğrenir. Derviş bu sefer de Halid’in çiftliğine gider, Şakir’i bulur, üstünde eski püskü kıyafetler vardır. Meğer oralarda vuku bulan bir sel felâketinde Şakir’in bütün malı mülkü telef olmuştur. Ailesini geçindirmek için, toprakları selden zarar görmeyen Halid’in yanında çalışmaktadır. Şakir, bu kez Derviş’i son derece fakir olan evinde misafir eder. Bir lokma ekmeğini onunla paylaşır.
Derviş, vedalaşırken Şakir’e olup bitenlerden ötürü ne kadar üzgün olduğunu söyler. Şakir de “üzülme, Ya Hû, bu da geçer” der.
Derviş’in 7 sene sonra yolu yine o yöreye düşer. Şaşkınlık içinde olan biteni öğrenir. Halid birkaç sene önce vefat etmiş, ailesi olmadığı için de bütün mirasını en sadık hizmetkârı ve eski dostu Şakir’e bırakmıştır. Şakir, artık Halid’in konağında oturmaktadır. Çok geniş arazileri ve binlerce sığırı ile yine muhitin en zengin insanıdır.
Derviş, eski dostunu iyi gördüğü için ne kadar sevindiğini söyler ve yine aynı cevabı alır: “Ya Hû, bu da geçer.”
Bir zaman sonra Derviş yine Şakir’i arar. Köylüler ona bir tepeyi işaret ederler. Meğer tepede Şakir’in mezarı vardır ve taşında da “bu da geçer” yazılıdır. Derviş, “Ölümün nesi geçecek?” diye düşünür ve gider.
Ertesi sene Şakir’in mezarını ziyaret etmek için geri döner ama ortada ne tepe vardır ne de mezar… Büyük bir sel gelmiş ve tepeyi sıyırmış, Şakir’in mezarından geriye bir iz dahi kalmamıştır.
O aralar memleketin sultanı, kendisi için bir yüzük yaptırılmasını ve üzerine de bir yazı yazılmasını ister. Öyle bir yüzük ki, ona her baktığında; mutsuz ise ümidini tazelesin, mutlu olduğunda ise kendisini mutluluğun tembelliğine kaptırmaması lazım geldiğini hatırlatsın.
Memleketin dört bir yanına haber salınır. Hiç kimse, sultanı tatmin edecek böyle bir yüzüğü yapamaz. Sultanın adamları da ilim ehli Derviş’i bulup yardım isterler. Derviş, sultanın kuyumcusuna hitaben bir mektup yazıp verir. Kısa bir süre sonra yüzük sultana takdim edilir. Sultan önce bir şey anlamaz; çünkü son derece sade bir yüzüktür bu. Sonra üzerindeki yazıya gözü takılır, biraz tefekkür eder, düşünür ve sonra yüzüne büyük bir mutluluk ışığı yayılır:
Orada “bu da geçer Ya Hû” yazmaktadır.