Son zamanlarda Yahudilerin duyguları üzerinden ortak bir düşünce oluşturmaya çalışan Siyonist kurumlar; İran, Hizbullah ve Hamas’ı ‘kitle psikolojisi’ stratejisinde mücrimleştirme aracı olarak kullanmayı yoğunlaştırdılar.
Son süreçte İsrail’in İran, Hizbullah ve Hamas’a yönelik olarak sürdürdüğü psikolojik savaşta, adeta Gazze’ye, Lübnan’a ya da her ikisine de yönelik olarak yeni bir savaşa girmesinin “an meselesi” olduğunu ifade edercesine dozajı artırdığına şahit oluyoruz. Öte yandan Tel Aviv yönetiminin hem kuzeyde hem güneyde savaşa girme ihtimalini oluşabilecek en kötü senaryo olarak değerlendirdiğini de biliyoruz.
Henüz Trump’ın Netenyahu’ya 3. Lübnan Savaşı için yeşil ışık yakıp yakmadığını bilmiyoruz. Yedioth Ahronoth gazetesi analistlerinden olan Alex Fishman, İsrail Güvenlik Kurumu’ndan edindiği bilgi doğrultusunda, işgal ordusunun Lübnan’la savaşa girmeye hazır olduğunu, ancak bu hususta karar çıkmasını beklediğini ifade etti.
Hatırlanacağı üzere, 2006 Lübnan Savaşı’yla ilgili olarak İsrailli yetkililer, bu savaşa girmeye kendilerini teşvik edenin Amerika olduğunu, bazı Arap ülkelerinin ise Hizbullah’ı bitirmek için İsrail’i savaşı sürdürme yönünde cesaretlendirdiğini itiraf etmişlerdi. Nitekim savaşın başladığı ilk günlerde Suud, Hizbullah’ın Lübnan’ı sorumsuzca bir maceraya sürüklediğini ifade eden resmi bir açıklama yayınlamıştı.
O süreçte İsrail’in kendi ifadesiyle Arap devletlerle olan ilişkisi bugün olduğu gibi açıktan değil, gizlice sürdürülüyordu. Ancak bugün böyle değil… İsrail’in ve söz konusu devletlerin “İran tehlikesi” karşısındaki çıkarları kesişiyor. Her iki taraf da İran’ı “birinci düşman” olarak niteliyor ve gece gündüz İran’ı engellemenin planları yapılıyor.
Benzer şekilde ABD’nin yeni yönetimi de planlarını ya da ümitlerini gizlemekten çekinmeyerek İsrail, Amerika ve ılımlı Arap devletlerinin beraberliğinde başta İran’a ve sonra Hizbullah’a karşı hem istihbarat hem de askeri düzeyde bir ittifak kurma ümidinden söz edebiliyor. Nitekim 2016’nın Mart ayında Körfez İşbirliği Konseyi’nde Hizbullah’ın “terör örgütü” olarak tanımlanması ile İsrail’e saldırı bizzat Araplar tarafından meşru bir hak vermiş oldu.
Öte yandan “Global Research”, Washington’da İsrail’i destekleyen lobinin bölgede, özellikle de İran ve Suriye’de istikrarı sarsmak hususunda ısrarcı olduğunu, bu sayede İsrail, Amerika ve İngiltere’nin bölgeyi ve Ortadoğu haritasını yeniden inşa ederek Nil’den Fırat’a kadar İsrail’in oluşumu planının hayata geçireceği yönünde bir inanca sahip olduğunu ifade ediyor.
Yanı sıra Global Research, Amerika’nın İsrail’in çıkarları için Ortadoğu’da savaşa girerek dünyaya hükmetme hedefine doğru ilerleyeceğini, bu sayede küresel-liberal-batılı planlarını hayata geçireceğini, ayrıca İsrail’e destek vererek İsrail’e Ortadoğu’yu dünyadaki tüm Siyonistler adına kontrol etme fırsatı sunacağını ifade ediyor.
Bu bağlamda Amerikalı senatörler Lindsey Graham ve Robert Menendez’in, İsrail’in kendisini savunmak üzere harekete geçmesi ve İran karşısında inisiyatif alması halinde ABD’nin İsrail’e diplomatik ve askeri destek vereceğini ifade etmeleri de dikkate alınması gereken bir husus olarak karşımıza çıkıyor.
Öte yandan Haaretz gazetesi yazarlarından Amos Harel’in, Pazartesi yaptığı değerlendirmede, Suriye, Hizbullah ve Hamas’la gerilimin arttığını, bu yüzden İsrail’in savaşmaktan başka bir ihtimalinin kalmadığını ifade etmesi de ayrıca dikkat çekiyor.
Harel gerginliğin, Suriye rejiminin ülkesindeki iç savaşı kendi lehine sonuçlandırarak dengeleri bozmasıyla tırmandığını, bu sonucun Rusya’nın desteğiyle de alakalı olduğunu, bu başarı sayesinde Hizbullah’ın daha da güçlendiğini ve tüm bunların İsrail’i korkuttuğunu ifade ediyor.
İsrailli diğer analistlerin sıradaki savaşın Lübnan’ı hedef alacağını ifade etmesi, Eğitim Bakanı Naftali Bennett’in benzeri açıklamalarda bulunması, buna mukabil Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah’ın İsrail’i büyük sürprizlerin beklediğini ifade etmesi de gerginliğin tırmandığını ortaya koyuyor.