Lübnan’ın önde gelen Sünni alimlerinden Şeyh Mahir Hammud, 16 Eylül 2016 tarihli Cuma hutbesinde bölgemizdeki bazı gelişmelere maddeler halinde değindi.
İşte o hutbe:
“İslam’ın adı kullanılarak çelişkili davranışların ortaya koyulduğunu gördükçe Allahu Teala’ya bizi iman üzere sabit kılması için dua ediyoruz. Çünkü biz “Eğer sana sebat vermemiş olsaydık, neredeyse meyledecektin” (İsra Suresi 74. ayet) ayetinde de gördüğümüz üzere bizi iman üzere sabit kılacak olanın yalnızca Allah olduğunun bilincindeyiz. Özellikle de bu türden çelişkili tavırların o tavrı ortaya koyan kişilerden değil de İslam’dan bilinmesi durumu daha zorlaştırıyor. Ancak öyle de ya da böyle bu batıl tavrın karşısında her zaman hakkı söyleyenler de var oluyorlar.
1-Hac mevsimi münasebetiyle konuşan Suud müftüsü Şia’dan ve İran’dan söz ettiği hutbesinde “Mecusiler” benzetmesi yaptı. Ancak Arafat’ta gerçekleşen bu hutbenin ardından Hac Emiri Halid El-Faysal bir basın açıklaması düzenledi ve bu açıklama bir nevi söz konusu hutbeye cevap niteliğindeydi. Yine de Halid El-Faysal’ın bu sene de hac mevsiminin başarılı bir şekilde tamamlandığını söylemesi gerçeğe uzak bir ifade oldu. Zira İslam ümmetini bir araya toplaması ve tek bir safta birleştirmesi gereken haccın Suriyelileri, Yemenlileri, İranlıları saf dışı bırakması durumun çok da söylenildiği gibi olmadığını ortaya koyuyor.
2-Suudlu genç bir alim, iki Suudlu şeyhin dünyanın sabit olduğu ve dönmediği yönündeki fetvasına karşı bilimsel bir açıklama yapmaktansa dini bir fetvanın ortaya koyulması gerektiğini söyledi. Ne yazık ki, bu türden düşüncelerden etkilenenler de var. Kadının araba kullanmasının haram kılınması ya da Yemen’de, Suriye’de akan kanın meşrulaştırılması yönündeki fetvaların bu zihniyetin bir ürünü olduğunu söyleyebiliriz.
3-Bazı Şii alimlerin Arefe gününde İmam Hüseyin’i (ra) ziyaret etmenin hacdan daha faziletli olduğu yönünde yayınladıkları fetvaları medyaya abartılı bir şekilde yansıtıldı ve “İranlı hacıların Kerbela’da hac yapmaya teşvik edildikleri” yönünde haberler ortaya çıktı. Sonra bu iddiaların yalan olduğunu ve bu türden söylemlerin sahiplerinin alim ya da mercii olmadıklarını ortaya koyan çeşitli açıklamalar geldi.
4- Beşir El-Cemayel’in ölümünün yıl dönümünde bazıları onu “Lübnan’ın kahramanı” gibi lanse etmeye çalıştılar. Ancak şu bir gerçek ki İsrail’le olan ilişkisi ve 1982 yılında Lübnan’ın işgaline ortak olması tüm olumlu yanlarını bir kalemle silip atıyor. Özellikle de Sabra-Şatilla katliamının yaşandığı şu günlerde…
5-Amerika ve Rusya Suriye’de yanan ateşi durdurmak için işbirliği yapıyorlar. Biz ise Amerika’nın İsrail’e 10 yıl boyunca devam edecek olan 38 milyar dolarlık yardım yaptığı böyle bir süreçte, hayrın yalnızca Amerika ve Rusya’dan geleceği vehmine kapılmış durumdayız. Ancak Kur’an’a olan imanımız gereği şunu söylemeliyiz ki, İsrail 10 sene daha yaşamayacak ve dolayısıyla bu parayı harcayacak zaman bulamayacak. Çünkü İsrail’in Allah’ın izniyle yok olması yakındır.
İşin acı yanı, Amerika İsrail’e yardım yaptığı böyle bir süreçte bir diğer müttefiki olan Suud’un 11 Eylül saldırısında hayatını kaybedenler için yargılanmasına karar verdi. Çünkü bu saldırıyı düzenleyenlerin çoğu Suudi Arabistan vatandaşı… Ülkelerine düşman dahi olsalar Suud kimliğine sahipler… Öte yandan Suud’un insan haklarını ihlal ettiğine ve ülkesindeki fakir semtleri ihmal ettiğine dair bir belgesel de yayınlandı. İsrail’e yardım eli uzatılırken Suud’un da suçları bir bir ortaya dökülüyor. Bu da Amerika’nın bölgedeki rolünü ortaya koyuyor. Amerika hiçbirimizin dostu değil!”