Yenileniyor
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyon
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkari
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • İstanbul
  • İzmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • K.Maraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce

İsrail Çöküyor

kategorisinde, 10 Eyl 2014 - 17:07 tarihinde yayınlandı
İsrail Çöküyor

Dünyanın dört bir tarafına dağılan Yahudiler yüzyıllar boyunca tüm dünyaya egemen olmak için sistemli bir şekilde çalıştılar. Her türlü yolu meşru gören bu Siyonist örgüt özellikle faiz ile elde ettikleri ekonomik gücü siyasi güce döndürdüler. Böylece el altından birçok devlette söz sahibi oldular. Siyasi ve ekonomik güçle İsrail denen terör devletini kurmayı başardılar. Asıl hedefleri Büyük İsrail devletini kurup dünyaya hakim olmaktır. Dünya halklarını müptela kıldıkları ahlaki, siyasi ve ekonomik fesatlardan kendileri de nasiplerini aldılar. Bugün tüm bu fesatlar İsrail’i içten içe kemirmektedir. İsrail’in çöküşünde içsel bozulma çok önemli bir etken olacaktır.

Tarih boyunca büyük devletler dış saldırılardan ziyade içteki bozulma ve kokuşma nedeniyle yerle bir oldular. Ahlaki fesat tüm topluma sirayet ettiğinde o ülke yıkılışın eşiğine gelir. Yahudiler dünya halklarını ahlaki olarak çökertip bu toplumlara hâkim oldular. Bir taraftan bunlar yapılırken diğer yandan bu hastalıkların aynısına İsrail toplumu da yakalandı. Bu bozulma toplumun en üstünden en altına, ateistinden dindarına kadar sirayet etmiş durumdadır. Her yıl bu toplumsal felaket katlanarak artmaktadır. Hem yönetici kesim hem de alimler topluma hayat verecek potansiyeli içlerinde barındırmıyorlar. İsrail toplumunu dönüştürecek bir kitabın olmayışı çıkış yolunu da kapatmaktadır. Çünkü Tevratı yüzyıllar önce heva ve hevesinin kulu olmuş din bilginleri/hahamlar tahrif edilmişler.

Yahudi şeytanlar toplumlara milliyetçilik ve mezhepçilik hastalığını yayarak hâkim oldular. Bu hastalığa tutulan insanları birbirlerine düşüren Yahudi caniler bundan menfaat devşirdiler.(1) Ama ne ibrettir ki bu hastalığa günümüzde ırkçı Yahudiler de yakalanmaktan kendilerini alıkoyamadılar. Örnek olarak Falaşalara üvey evlat gibi muamele edilmesini verebiliriz. (2) Bu İsrail toplumunda huzursuzluklar yaratmaktadır. Böylece adeta ikinci vatandaş muamelesine tabi tutulan Falaşaların isyan etmesine neden oluyor. Yine din adamlara bazı imtiyazların verilmesi de birçok soruna neden olmaktadır. Ateist/materyalist/solcu Yahudiler din imtiyazından son derece rahatsızlar. Bunlar Yahudi toplumunun fay hatlarıdır. Hiç kuşkusuz içteki bu hassas durumu dışta meydana gelecek büyük bir sarsıntı daha da tetikleyip büyük yıkımlara neden olacaktır. Toplumsal guruplar arasında oluşan farklı muamele insanların bilinçaltında düşmanlık ve nefret tohumları eker. Böylece toplumlar birlik ruhunu kaybeder ve her an ölümünü beklemeye koyulur. İsrail halkı hastalanmış ve yatağa düşmüş vaziyettedir. Bu hastalığa yakalanan birçok toplumun akıbeti hep harap olmuştur.

Yahudi şeytanlar özellikle Avrupa ve Amerika’da, genelde tüm dünyada aile mefhumunu yıkarak fuhuşu toplumlarda yaygınlaştırdılar. Bugün dünyanın genelinde fuhuş olağan bir iş gibi görülüyor. Böylece insanlık fuhuş bataklığına çekilerek değersizleştiriliyor. Kitle iletişim araçlarıyla da bu hastalık tüm topluma yaygınlaştırılıyor. Filim ve dizilerle bu tür ahlaksızlıklar normalleştirilip toplum felaketin eşiğine getiriliyor. Ama bu hastalık günümüzde Yahudi toplumunu da ciddi bir şekilde tehdit etmektedir. Ahlaki çöküntü İsrail toplumunu sarmış vaziyettedir. (3) Hatta birtakım aşırı dinci hahamlar arasında bile fuhuş hastalığı yaygınlaşıyor. Hem de Tevrat’taki ve diğer dini kaynaklardaki hükümleri kendi kafalarına göre yorumlayarak/tevil ederek bu tür fiiller için çıkış yolu buluyorlar. İsrail toplumunda bu tür ahlaki sapmalar ve çirkin fiiller gittikçe yaygınlaşıyor. Dünya halklarını bu hastalıklara düşüren Yahudiler, kendi öz evlatlarını da bu hengâmede uçurumun kenarına getirdiler. Bu toplumsal çöküş beraberinde İsrail’in yıkışını getirecektir.

Her türlü ahlaki fesadın zirve yaptığı İsrail toplumu zevk ve eğlence odaklı bir hale gelmiş durumdadır. İsrail halkı risksiz bir hayat arzulamaktadır. Böyle bir toplum kuran’ın ifadesine göre bin yıl yaşamayı arzular. Özellikle güney Lübnan’da görev yapan askerler sürekli hayatlarını tehlikede hissettiklerinden ruhsal dengesizliklere maruz kalıyor ve ilk fırsatta firar etmeyi tercih ediyorlar.(4) Bir yolunu bulup da firar edemeyen asker ise intihara başvurmaktalar. Askerler içinde intihar vakaları tavan yapmış durumdadır. İsrail halkının dini okullara kayıt sayısında azami bir artış gözükmektedir. Bu artışın nedeni muhafazakar olmaktan değil askerlikten sıyırmak için yapılan bir tercihtir. Çünkü İsrail kanunlarına göre dini okullarda öğrenim görenler askerlikten muaf tutuluyorlar. Bu durum aslında İsrail işgal devleti ordusunun ciddi bir çöküş yaşadığının göstergelerinden biridir. Dini okullarda okumayalar ise kendilerine adaletsizlik yapıldığını dillendirerek, yolunu bulduklarında askerden firar ediyorlar.

Siyonistler her türlü yollarla dünya halklarını sömürmekteler. Uyuşturucu da bu yollardan biridir. Dünyanın hemen hemen her yerinde uyuşturucu tacirliğini Siyonistler yapmaktadır. Hatta bazı ülkede uyuşturucu kaçakçılarını bizzat İsrail ordusundan emekli subaylar eğitmektedir. İsrail’in uyuşturucu mafyası Asya-Avrupa-Afrika ve Amerika ülkelerinde hâkimiyeti ele geçirmiş durumdalar. İsrail’in uyuşturucu mafyası Nakab bölgesinde açtıkları tarlalarında uyuşturucu yapımında kullanılan bitkileri yetiştiriyor. Burada ürettikleri uyuşturucuyu dünyanın değişik ülkelerindeki uyuşturucu mafyalarına göndermekteler. İsrail’deki uyuşturucu mafyası devlet yetkilileriyle ortak çalışmaktadır. İsrail’deki uyuşturucu mafyası sadece dışarıya uyuşturucu satmakla yetinmedi. Bizzat İsrail toplumunda da uyuşturucu kullanımının artmasına sebep oldu. İsrail’de öğrenciler ve askerlerde uyuşturucu kullanımının hızlı bir şekilde yayılması işgal yönetimini ciddi şekilde endişelendiriyor. Özellikle Güney Lübnan sendromunun işgalci askerler arasında uyuşturucu kullanımının artmasında önemli etkisinin olduğu biliniyor. Hatta İsrail’i Güney Lübnan’dan çekilme kararı vermeye zorlayan sebeplerden birinin de bu olduğunu söyleyebiliriz. Ahlaki değerlerin yok oldu bir toplum kartondan bir kaplana benzer. Her ne kadar da heybetli görünse özü itibariyle her an yıkılmaya mahkûm bir yapıdadır. Bölge halklarının direnişi İsrail büyüsünü bozacak ve tarihin çöplüğüne gömecektir.

İsrail’de toplumsal çöküş devletin zirvesindekilerden başlıyor. Siyonist işgal devleti kendisine çeşitli hile yollarıyla aktarılan yardımlarla/haraçlarla ayakta duruyor. Bu paralar dünya Yahudi örgütünün mensuplarından toplanılıyor. Dünyada onlarca devletin tüm yer altı ve yer üstü zenginlikleri yerli Yahudilere peşkeş çekilmiş durumdadır. Bu peşkeşin yıllık vergisi/haracı yardım adı altında toplanarak İsrail devleti finanse ediliyor. Bu yardımların bir kısmı da tabii ki İsrail’li yöneticilerin ceplerine iniyor. En üst düzey devlet yetkililerinin tamamına yakını hakkında bu tür suçlardan dolayı açılmış soruşturma dosyaları var. Yani dünya halklarından çalınan paraların bir kısmını İsrail’li yöneticiler hesaplarına geçiriyorlar. Çalmak Yahudilerin karakteri haline gelmiştir. Bu ister yönetici ister din adamı isterse de sıradan halk olsun fark etmez. Çalamayan halk ise eline yetki geçtiğinde rüşvet alma yoluna koyuluyor. Rüşvet İsrail’in devlet dairelerinde yaygın ve gün geçtikçe de yayılıyor. Her türlü yolla dünya halklarının kaynaklarını çalmayı meşru gören Yahudiler devlet haline gelince birbirlerinin ceplerine göz dikmeye başladılar. İsrail’de toplumsal fesadın önü alınamıyor. Çünkü bu toplum yüzyıllarca çaldıklarıyla, hile ve desiseleriyle onur duyan karaktersiz bir toplumdur. Bu vakıa İsrail’i çöküşe götürüyor.

Bütün bu saydıklarımız İsrail toplumunun karşı karşıya olduğu tüm problemleri ortaya koymuyor. Biz sadece genel bir fikir vermeye çalıştık. Kumar, uyuşturucu, faiz, fuhuş, iç çekişme, cinayet, gasp ve hırsızlık… vs. gibi fesatların zirveye ulaştığı İsrail toplumu yok oluşun eşindedir. Suç oranları her yıl artarak devam etmektedir. (5) Bu sayılanlar bile Filistin toprakları üzerindeki siyonist saltanatın geleceğini tehdit etmektedir. Kuzey ve güneyde uyanan halkların direnişi İsrail’in çöküşünü ve yok oluşunu garantilemektedir. Hem de kısa bir zaman içinde bu haber dünya halkları tarafından duyulacaktır.

Yüce Allah da yahudiler hakkında Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:

“Onlar sizinle toplu halde ancak müstahkem şehirlerde veya surların arkasından çarpışabilirler. Kendi aralarındaki çekişmeleri ise pek şiddetlidir. Sen onları toplu halde sanırsın, oysa kalpleri dağınıktır. Bu onların akıl etmeyen bir topluluk olmalarından dolayıdır.” (Haşr, 59/14)

Zulme karşı korkusuzca kıyam edene, tarihe şanlı kıyamı kanla yazana selam olsun.

DİPNOTLAR:

1- Yahudi Protokollerinde Siyonistler şöyle diyorlar:

“Biz dünya halklarını milliyetçilik damarlarından yakalarız. Bu damarları öyle pompalarız ki neticede bu duygular dini inançların üzerine taşarlar, daha sonra vatan, millet, bayrak gibi kelimelerle onları topluca savaşlara sürükleriz.”

2-Yahudilere aynı zamanda İsrailoğulları denir. İsrail, Hz. İbrahim (a.s.)’ın oğlu İshak (a.s.)’dan olma torunu Yakub (a.s.)’dır. Yakub (a.s.)’dan Kur’an-ı Kerim’in iki yerinde İsrail diye söz edilmektedir. Yakub (a.s.) yani İsrail beyaz ırktandı. Dolayısıyla yahudi din adamlarının kanaatlerine göre onun soyundan gelenlerin beyaz ırktan olmaları gerekir. Habeş yahudileri olarak bilinen Falaşalar ise siyah ırktandır. Bu yüzden yahudi din adamları arasında onların İsrail oğulları soyundan gelmedikleri kanaati hâkimdir.
İsrail yönetiminin söz konusu yahudilerden alınan kanları imha etmesinin ortaya çıkmasıyla başlayan Falaşalar olarak bildiğimiz siyahi yahudilerin isyanı, Etyopya ve Somali bölgesinden taşındığını, o bölgede de AIDS oranının yüksek olduğunu ve siyahi yahudilerin kanlarının bu yüzden imha edildiğini ileri sürerek kendini temize çıkarmaya çalışıyor. Bir insanın Yahudi olabilmesi için en azından anasının yahudi soyundan gelmesi gerekir. Her şeyden önce bu yahudilerin önemli bir kısmı daha AIDS hastalığının ortaya çıkmasından önce nakledilmişti. İkinci olarak bu insanlara yönelik tecrit ve tahkir uygulamaları sadece bağışladıkları kanların imha edilmesinden ibaret değil. Bunun ortaya çıkması bardağı taşıran son damla oldu. Onlar işgal altındaki Filistin topraklarına nakledildikleri ilk günden itibaren bu tür uygulamalarla karşı karşıya gelmeye başlamışlardı. Hatta onlara yönelik tecrit politikasının arkasında daha nakil işleminin başlamasından önce gün yüzüne çıkan tartışmalar var. Yukarıda işaret ettiğimiz gerçekler de işte bu tartışmalarda serdedilen kanaatlerde gizli. Falaşaların soyları hakkında çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Bir görüşe göre bunlar Hz. Süleyman (yahudiler onun bir peygamber değil kral olduğuna inanırlar) ile Sebe kraliçesi arasındaki evlilikten sonra Sebe kraliçesinin Habeşistan’a giderek yahudi yaptığı kimselerin soyundan gelmektedirler. Falaşaların kökenleri hakkında araştırma yapan Prof. Edward Olendorf’a göre ise bunlar tamamen Habeşistan asıllı Agaw ırkından gelmektedirler. Üçüncü görüşe göre ise Falaşalar yahudi göçmenlerin soyundan gelmektedirler. Yahudiler Habeşistan’a göç ettikten sonra oranın yerlileriyle evlenmiş, dolayısıyla ırkları birbirine karışmıştır. Bilindiği üzere Filistin toprakları üzerinde İsrail işgal yönetimi kurulunca işgalciler bütün dünyadaki yahudileri bu topraklara toplayabilmek için yoğun faaliyetler başlattılar. Falaşaların da daha İsrail’in kuruluşunun ilk yıllarında işgal altındaki topraklara taşınması planlandı. Ancak İsrail baş hahamı bunların yahudi soyundan geldiklerine dair fetva vermediğinden bu iş geciktirildi. Baş hahamın ‘Falaşalar da yahudi soyundan gelmektedirler’ fetvası 1974’te çıktı ve nakil işlemi de o tarihten sonra başladı. Ama baş hahamın bu fetvasına rağmen tartışmalar bitmedi. Her şeyden önce fanatik yahudiler baş hahamın söz konusu fetvasının dini değil siyasi olduğunu düşünüyorlardı. Çünkü onlara göre Falaşalar İsrail rejimi açısından ucuz işgücü olarak düşünülmüş ve bu insanların naklinin ciddi ekonomik yararlar sağlayabileceği hesaba katılarak böyle bir fetva uydurulmuştu. İsrail, kendilerine özel bir kültüre sahip Falaşaları, Filistin topraklarına önceden yerleştirilmiş yahudi toplumu arasında eritebileceğini ve bunlardan hizmet sektöründe yararlanabileceğini umuyordu. İsrail Falaşalardan askeri amaçlarla da yararlanmak istiyordu. Çünkü diğer yahudiler askerliğin riskinden korkuyor ve orduda görev almak istemiyorlardı. Falaşaların açlığı ve fakirliği onların askeri alanlarda istihdam edilmelerine imkân sağlayabilecekti. Ama diğer yahudilerin bu insanlarla kaynaşmak istememeleri İsrail’in Falaşaları yahudi toplumu içinde eritme planının gerçekleşmesini engelledi. Öte yandan devlet kademelerinde görev alanlara hâkim olan yahudi ırkçılığı da bu insanların tecrit edilmelerine yol açtı. Çünkü fanatik yahudilerin geneli hâlâ Falaşaların yahudi soyundan gelmediklerine dolayısıyla gerçek yahudi olamayacaklarına inanmaktadırlar. Kısacası Falaşaların İsrail rejimi ve yahudi toplumu tarafından tecrit edilmeleri, sürekli farklı muameleyle karşı karşıya gelmeleri, hakarete uğramaları, bağışladıkları kanlarının bile kabul edilmeyip çöpe atılması deri renklerinden değil yahudi soyundan gelmedikleri inancından kaynaklanmaktadır. Yani kimse ‘biz beyaz ırktanız, yahudiler bize karşı ırkçı bir anlayışla yaklaşmazlar’ diye düşünmesin. Yahudilerin ırkçılığı bir renk ırkçılığı değil soy ırkçılığıdır.

3- İsrail’de Tek Aile Cemiyeti adlı sivil kuruluşun verdiği bilgilere göre sadece Tel Aviv bölgesinde bin adet fuhuş evi bulunuyor. İsrail’in en ileri gelen kadın derneklerinden olan Naamat yayınladığı bir raporunda İsrailli çalışan kadınların en az % 40’ının cinsel tacize veya saldırıya maruz kaldıklarını ortaya koydu. İsrail polisinin verdiği bilgilere göre de fuhuş ticareti dolayısıyla açılan dava dosyalarında ciddi artış var. Davalar fuhuş yapmak veya yaptırmak sebebiyle değil bu işin ticaretini yapmak sebebiyle açılıyor.

4- İsrail işgal rejiminin ordusunda firar olaylarının son yıllarda ciddi şekilde arttığı bildiriliyor. Yapılan araştırmalar sonucu ortaya çıkan istatistiklere göre 1997 yılı içerisinde işgal kuvvetlerine mensup askerlerden 11 bin kişi firar etti. 1998’de ise firar olayları iki katına çıktı. Buna göre 1998’in ilk altı ayında gerçekleşen firar olayları 1997 yılı boyunca gerçekleşen firar olaylarının sayısına ulaştı. Bunların yanı sıra askerden kaçmak için hiç yoklama yaptırmayan veya askerlik görevi için müracaatını yapmayan yahut askere götürülmek için arandıklarında yerlerinde bulunamayan gençlerin sayıları da bir hayli fazla.

5- İsrail emniyet teşkilatının hazırladığı bir raporda İsrail toplumunda suç oranında önemli oranda bir artış gözlendiği dile getirildi. 1999’un ikinci yarısında hazırlanıp hükümetin dikkatine sunulan raporda İsrail toplumunda son yıllarda işlenen suç oranlarındaki artış oranlarına dikkat çekiliyordu.
Rapor daha sonra İsrail’in tanınmış gazetelerinden Yediot Aharanoot’ta da yayınlandı. Raporda İsrail toplumundaki suç sayısında son yıllarda sabit bir artış gözlendiğine dikkat çekiliyordu. Buna göre 1994’ün ilk altı ayında toplam 140 bin suç dosyası açılmıştı. Bu sayı 1995’in ilk altı ayında 146 bine çıktı. 1996’ın ilk altı ayında ise suç sayısı 150 bine çıktı. 1997’in ilk altı ayında toplam 171 bin 302 suç dosyası açıldı. 1998’in ilk altı ayında ise bu sayı 192 bin 710’a çıktı. Yani 1998’de 1997’ye nispetle suç sayısında % 12,5 oranında bir artış gerçekleşmişti. Bu artış trendi 1999’da daha da yükseldi ve 1999’un ilk altı ayında açılan suç dosyası 210 bine çıktı. İstatistik verilere göre İsrail toplumunda bir yıl içinde işlenen suç sayısı göz önünde bulundurulunca yılda ortalama 12 kişiye bir suç düşmektedir. Eğer çocuk yaştakiler bu oranlamanın dışında tutulursa ortalama 8 kişiye bir suç düşer. Bunlar tabii ki polise veya mahkemeye yansımış olan suçlar. Polise veya mahkemeye yansıtılmayan küçük çaplı suçlar ise bunun dışında. Yani “İsrail toplumu” olarak nitelendirilen ve dünyanın değişik yörelerinden göç ettirilen yahudilerle oluşturulmuş bir tür “montaj toplum”un fertlerinden ortalama her sekiz kişiden biri yılda bir kere mahkemeye veya polise intikal eden bir suç işlemektedir.

Güzel Sözler

Resimli Sözler
Güzel Sözler
Resimli Sözler

Haber Editörü : Tüm Yazıları