Yenileniyor
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyon
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkari
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • İstanbul
  • İzmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • K.Maraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce

“Mezhepçilik fitnesi bizi cahiliyeye sürüklüyor”

, , , kategorisinde, 02 Nis 2016 - 11:01 tarihinde yayınlandı
“Mezhepçilik fitnesi bizi cahiliyeye sürüklüyor”

Direniş Âlimleri Birliği Genel Sekreterliğini yürüten Lübnanlı Sünni âlim Şeyh Mahir Hammud bu haftaki Cuma hutbesinde İslam dünyasındaki ayrılıklara değindi.

Şeyh Hammud bu ayrılıklar sebebiyle İslam’ın doğru anlaşılamadığını ifade etti.

Direniş Âlimleri Birliği Genel Sekreterliğini yürüten Lübnanlı Sünni âlim Şeyh Mahir Hammud bu haftaki Cuma hutbesinde İslam dünyasındaki ayrılıklara değindi. Şeyh Hammud bu ayrılıklar sebebiyle İslam’ın doğru anlaşılamadığını ifade etti.

Şeyh Mahir Hammud’un 1 Nisan 2016 tarihli Cuma hutbesi şöyle:

“…Dinlerinde ayrılığa düşüp fırka fırka olan, her fırkanın da kendisinde bulunanla sevindiği müşriklerden olmayın!” (Rum:31-32)

Müslümanların davetçi olmaları gerekir. Müslümanlar, Müslüman olmayanların İslam’a girmelerine sebep olma noktasında gayretli olmak durumundadırlar. Bunun yolu ise delillere dayalı hikmet ve nasihatten ve örnek olmaktan geçer. İslam tarihinde Müslümanlarla kurdukları ilişkilerin ardından Müslüman olan çok sayıda örneğe rastlanılır. Bu kişiler Müslüman tüccarların ahlaklarını, ayrıcalıklı meziyetlerini tanımış, bu durum onları İslam hakkında sorgulamaya götürmüş ve neticede İslam’la tanışmalarını sağlamıştır. Ancak bugüne geldiğimizde İslam’ın ne kadar yayılmış olsa da, Müslümanların bizzat kendilerinin İslam’ın yayılması noktasında engel teşkil ettiklerini görüyoruz. Müslümanlar öyle davranışlarda bulunuyorlar ki, İslam’ın yanlış anlaşılmasına sebep oluyorlar. Bu yanlışların başında da İslam mezhepleri arasındaki aşırı düşmanlık geliyor. Bu düşmanlık sebebiyle her bir mezhep, her bir grup kendisinden başka hiç kimsenin İslam’ı temsil etmediğini iddia etmekten çekinmiyor. Üstelik bu düşmanlık sonucunda tekfirci gruplar ortaya çıkıyor. Bugün tekfirci grupların İslam’a verdiği zararın ne İslam tarihinde ne de insanlık tarihinde bir benzerine rastlanıldığını söyleyemeyiz.

Müslümanlar arasındaki bu düşmanlığın, Müslümanların Kur’an’ı ve İslami öğretileri yüz üstü bırakmaları ya da Kur’an’ı hevalarına göre anlamaları, cahiliye asabiyetçiliğini yeniden hayata geçirmeleri üzerine Allahu Teâla tarafından gönderilmiş bir azap olduğunu söyleyebiliriz. Söz konusu Müslümanlar yalanı ve iftirayı kendilerine mübah kıldılar. Onca yıkıma, katliama, masumların ölümüne yol açan “Kararlılık Fırtınası” operasyonunu övmeye kalkıştılar. Bu operasyonun İslam’ı “Fars komplolarından kurtarma” operasyonu olduğunu iddia ettiler. Direnişin Lübnan’da, Filistin’de ortaya koyduğu başarılara, Suriye’deki komplo gerçeğine kulaklarını tıkadılar. O kadar ki, Suriye ordusunun ve müttefiklerinin IŞİD’e ve benzeri gruplara karşı kazandığı zaferi “anlaşma” olarak tanımlamaktan çekinmediler. IŞİD’in İran ve Suriye tarafından oluşturulduğunu, onların hesabına çalıştığını iddia ettiler.

Üstelik çok sayıda büyüğümüz bu fitneye yenik düştü. Son olarak 80’li yıllardan beri önemli isimlerden olan “Abdullah En-Nefisi”nin “Kararlılık Fırtınası” operasyonuyla ilgili övgülerini işittik. Nasıl oldu da hakikati göremediler? “Kendi hevasını ilah edinen ve Allah’ın bir ilim üzere kendisini saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği ve gözü üstüne bir perde çektiği kimseyi gördün mü? Artık Allah’tan sonra ona kim hidayet verecektir? Siz yine de öğüt alıp düşünmüyor musunuz?” (Casiye:23)

Böyle bir taassup anlayışı İslam’ın en basit ilkesiyle bile çelişiyor. Bu durum bize Maide Suresi’nin sonunda kendilerine gökten sofra inmesini talep eden Havarileri hatırlatıyor. Allah onların talebine şöyle cevap veriyor: “Ben onu size indireceğim. Ama ondan sonra sizden her kim inkâr ederse artık ben ona kâinatta hiçbir kimseye etmeyeceğim azabı ederim…” (Maide:115) Yani azabın büyüklüğü mucizenin büyüklüğüne bağlı… Bu bağlamda şunu söyleyebiliriz; direniş projesi bugün ümmeti kurtaran yegâne proje… Düşmanlarının devirmeye yetmediği direnişi küresel komplolar karşısında Allah’ın yardımı ayakta tutuyor: “Sayıca az nice topluluklar, Allah’ın izniyle büyük kalabalıklara üstün gelmişlerdir.”

Direniş projesi bize ne kadar izzet ve şeref kazandırıyorsa, mezhepçilik fitnesi de bizi o kadar cahiliyeye sürüklüyor!

Sonra birileri hapishanelerde “İslamcılar”ın mazlumiyetinden söz ediyor. Elbette, bu konuda haklılık payları var. Ancak bu konuyu her fırsatta gündem edenlerin Lübnan’da, Suriye’de, Irak’ta ve dünyanın dört bir yanında aşırılık yapanlar tarafından işlenen zulüm karşısında sessiz kalmaları kabul edilebilir değil. Ya da Türkiye’deki, Irak’taki, Mısır’daki günlük patlamalar karşısında sessiz kalıp yalnızca bu konuya odaklanmaları… Bu da bize şunu gösteriyor ki, bu kişiler yalnızca terörü, katliamı ve aşırılığı destekliyorlar. Eğer insaflı olsaydılar her yerde haksızlıklara ses çıkarırdılar. Tekfirci terörü destekliyorlar, İslam’ın yanlış anlaşılmasına sessiz kalıyorlar, ancak konuşmaları gereken yerlerde haksızlıklar karşısında susuyorlar.

“Ey iman edenler! Kendiniz, anne-babanız ve yakınlarınızın aleyhine de olsa Allah için şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun. Şahitlik ettikleriniz zengin veya fakir de olsalar… Çünkü Allah ikisine de daha yakındır. Öyleyse adaleti yerine getirmede nefsinize uymayın. Eğer gerçeği çarpıtırsanız ve şahitlikten çekilirseniz şüphesiz Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” (Nisa:135)”

islamianaliz

Haber Editörü : Tüm Yazıları