Uzmanlar, sigara kullanımının mesane ve böbrek kanserine neden olduğunu belirtiyor.
Acıbadem Üniversitesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Levent Türkeri, Türkiye’de sigara kullanımı oranlarının yüksek olduğunu belirterek “Sigara prostat, mesane ve akciğer kanserinde olduğu gibi böbrek kanseri için de en önemli risk faktörü. Bizim ülkemizde hala çok yaygın bir biçimde sigara içiliyor. Aradaki bağlantı o kadar açık ki özellikle genç insanlara bunu aktarmamız gerekiyor.” dedi.
Amerikan Klinik Onkoloji Derneği (ASCO) ve Üroonkoloji Derneği işbirliğiyle bir otelde düzenlenen basın toplantısında, kanser alanındaki gelişmeler değerlendirildi.
Üroonkoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Sinan Sözen moderatörlüğündeki toplantıya, Üroonkoloji Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Sümer Baltacı, Acıbadem Üniversitesi Üroloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Levent Türkeri, UC Davis Kanser Merkezi Üroloji Bölümü Üyesi Prof. Dr. Christopher Evans ve Martini Klinik Prostat Kanseri Merkezi’nden Prof. Dr. Derya Tilki katıldı.
Kanser hastalarına kişisel tedavi uygulanmalı
UC Davis Kanser Merkezi Üroloji Bölümü Üyesi Prof. Dr. Evans, son 40 yılda kanser tedavisi söz konusu olduğunda yapılan en büyük yanlışlardan birinin kanserli hastalara aynı tedavi yöntemlerinin uygulanması olduğunu belirterek bu hastalardan bazılarının tedaviye yanıt verdiğini, bazılarının veremediğini, bazılarında da yan etki geliştirdiğini söyledi.
Uygulanan tedavilerin çok daha kesin bir hale getirilmesi gerektiğine işaret eden Evans, şöyle devam etti:
“Prostat kanseri olan iki kişiyi ele alalım. Her iki kişi de farklı bireyler olduğu için prostat kanserinin davranış biçimi farklılık gösterecektir. Uygulanan tedavi, aynı etkiyi göstermeyecektir. Kanserli hastaların ihtiyaçlarına yönelik, onlara özgü kişiselleştirilmiş tedavileri uygulamamız gerekir. Burada önemli olan GENOM testleri gerçekleştirmek, kanserli olan genleri tespit ederek onlarla ilgili uygulamalar yapmak.”
“Robotik ve açık cerrahi arasında fark yok”
Almanya’daki Martini Klinik Prostat Kanser Merkezi’nde görev yapan Prof. Dr. Derya Tilki de prostat kanserinde uygulanan robotik ve açık cerrahi yöntemlerine ilişkin bilgi verdi. Tilki, robotik veya açık prostat cerrahilerinde alınan başarılı sonuçların operasyonun gerçekleşme yerine bağlı olduğunu söyledi.
Almanya’da çalıştığı merkezin prostat cerrahisi ve kanseri tedavisi konusunda dünyanın en başarılı merkezlerinden olduğunu ifade eden Tilki, yılda 2 bin 400 cerrahi operasyon gerçekleştirdiklerini, bunların yüzde 60’ının robotik cerrahi ile yüzde 40’ının ise açık cerrahi yöntemiyle yapıldığını aktardı.
Prostat kanseri tedavisinde merkezileşmenin artmasına ihtiyaç olduğunu anlatan Tilki, şu görüşleri dile getirdi:
“1992 yılından bugüne kadar 24 bin hasta üzerinde radikal prostatektomi uygulandı. Bu çalışmaların sonuçlarını derlediğimiz bir veri tabanımız var. Bu veri tabanında yaptığımız araştırmaları, robotik ve açık cerrahi sonuçlarını karşılaştırmak amacıyla kullanıyoruz. Onkolojik sonuçlara baktığımızda, robotik cerrahiyle açık cerrahiyi karşılaştırdığımızda bir fark görünmüyor. Fonksiyonel sonuçlar açısından baktığımızda ise bu cerrahi operasyonun riskleri olan idrar kaçırma açısından sonuçlar farklılık gösteriyor. Açık ve robotik cerrahi operasyonlardan bir hafta, 3 ay ve 12 ay sonra yapılan testlerde bir farklılık gözlemlemedik.”
“Çok ciddi bir şekilde eğitmemiz gerekiyor”
Acıbadem Üniversitesi Üroloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Levent Türkeri, robotik cerrahinin tedavinin gidiş hattında kullanılan yeni bir yöntem olduğuna işaret ederek Türkiye’de 30’dan fazla merkezde, robotik cerrahi uygulandığını belirtti.
Türkiye’de tütün kullanımı oranlarının yüksek olduğuna değinen Türkeri, şunları söyledi:
“Sigara, prostat, mesane ve akciğer kanserinde olduğu gibi böbrek kanseri için de en önemli risk faktörü. Bizim ülkemizde hala çok yaygın bir biçimde sigara içiliyor. Aradaki bağlantı o kadar açık ki özellikle genç insanlara bunu aktarmamız gerekiyor. Erkeklerin bir alışkanlığı olarak bilinir ama genç hanımlar da çok fazla kullanıyor ve gençleri çok ciddi bir şekilde eğitmemiz gerekiyor.”
Böbrek kanseri tedavisinde son 6 yıldır hedefe yönelik akıllı ilaçların kullanıldığı tedavi yöntemlerinin gelişmesiyle hastaları hayatta tutma, onları hastalıktan kaybetmeme şansının arttığına dikkati çeken Türkeri, “Bu grup içerisinde pek çok ilaç var. Bunlar birinci basamakta iyi sonuçlar veriyor. Bunların üzerine son bir yıl içerisinde gelişen immünoterapi ilaçları eklendi. Tedavide başarısız olan hasta gruplarında, immünoterapi ilaçları oldukça başarılı sonuçlar veriyor. Türkiye’de böbrek kanseri için onaylanmış değil ama gelecekte bu ilaçlar ulaşacak.” dedi.
“Erken tanı alan hastalar tedavi edilebiliyor”
Üroonkoloji Derneği Yönetim Kurulu Üyesi ve Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sümer Baltacı da mesane kanserlerindeki gelişmeler hakkında bilgi verdi. Ürogenital tümörlerle ilgili en önemli risk faktörünün sigara olduğunu ifade eden Baltacı, şöyle konuştu:
“Sigaranın en fazla risk faktörü olarak sayılabileceği ana tümör de mesane tümörüdür. Tüm dünyaya baktığınızda erkeklerde bayanlara göre üç kat civarında daha sık görülüyor. Dünyaya baktığınızda sekizinci sırada görülen bir kanser olmasına karşın, bizim ülkemizde üçüncü sırada görülen bir kanserdir. Sigaranın da mesane kanserinde en önemli risk faktörü olmasından kaynaklanıyor. Ülkemizde akciğer kanserinin sigaraya bağlı olduğunu biliriz ama mesane kanserinin de en önemli risk faktörünün sigara olduğunu çoğumuz bilmiyoruz. Sigaranın bırakılması hatta hiç başlanmaması mesane kanserinin koruyucu hekimlik adına en önemli noktalarından birisidir. ”
Baltacı, idrar tetkiklerinde mikroskopik ortamda yapılan değerlendirmelerin tanıya götürmek adına önemli olduğunu vurguladı.
Erken tanı durumlarında başarı şansının arttığını kaydeden Baltacı, “Mesane kanserinde erken tanı alan hastalar tedavi edilebilirken daha ileri tabakalarına geçmiş mesane kanserlerinde ciddi cerrahiler uygulamak zorunda kalıyoruz.” dedi.