Suriye’de olayların Dera’da başladığı ilk günlerde bazı arkadaşlarla oturup bir takım değerlendirmeler yapmıştık. O gün yapılan değerlendirmelerde herkes gibi bizde kendi kanaatimizi ifade etmiştik. Yapılan değerlendirme, ortamda bulunan bazı arkadaşların hoşuna gitmemiş ve oradan ayrıldıktan sonra arkadaşlar pervasızca hak etmediğimiz itham ve yakıştırmalarda bulunarak Suriye’de Esat’ı unutmuş ve fitne oklarını üzerimize çevirmişlerdi. O gün bu gün mazlum Suriye halkı için yaptığımız bütün fedakarlıklara rağmen insaf, vicdan ve izandan yoksun bu arkadaşlar tarafından gerçek meramımız bir türlü anlaşılmak istenmemişti.
Sözün bittiği yerdi, çünkü İslam tarihinde ne zaman buna benzer durumlar yaşanmışsa o günlerde de aynı fitneler oluşmuş ve insanların büyük çoğunluğu sadece o anda yaşananlara kilitlenmiştir. Hiç kimse olayın nedenini, niçinini ve yaşanacak acı olayların sonucunu sorgulamadan, kime yarayacağını düşünmeden olaylara gözünü kapatmış, kulağını tıkamış, aklını ve vicdanını duygularının arkasına atarak kılıcını çekmiş ve tarihte hep ahu vah çektiğimiz acı olayların yaşanmasına sebep olunmuştur. Belki de bu insanların çoğu bu dün olduğu gibi bu günde samimi duygularla yola çıktı ama samimi olmak yaşananların telafisine imkan tanımıyor bunu da böyle bilmek gerekir.
Pekiyi olayların başlangıcında bu arkadaşları öfkelendirip bize karşı bu derece acımasızca davranmalarına sebep olacak ne söylemiştik? Söz konusu yalan ve iftiralar devam ettiği için burada söylenenleri bir daha tekrarlayalım. Söylediğimiz şeyleri uzun bir cümleyle şöyle özetleyebiliriz. Biz Suriye’deki soruna üç açıdan bakıyoruz dedik.
Birincisi; bulunduğumuz şehirler hasebiyle, insanların bir çoğunun Suriye’de akrabalarının olduğunu ve Suriye’de yaşanan olayların bölgemize sıçramaması için herkesin söylediği ve yaptığı şeylere dikkat etmesi gerektiğini ve bizim bu hassasiyet içinde olduğumuzu söyledik.
İkincisi, Suriye’de yaşananlara her ne olursa olsun, olaylara insani açıdan baktığımızı haklı haksız, suçlu suçsuz, muhalif yandaş demeden mağdur olan ve ülkemize iltica etmiş herkese gücümüz nispetinde yardımcı olmak zorunda olduğumuzu söyledik. Bu hususta da neler yaptığımızı önce Allah sonra sahada çalışma yapan herkes çok iyi bilir. Burada neler yaptığımızı uzun uzadıya anlatmaya gerek yok.
Üçüncüsü; Suriye muhalefetin bölgesel ve küresel hesaplara hizmet etmesi için küresel güçler tarafından kışkırtılıp yine aynı güçler tarafından amaçlarına hizmet edecek şekilde koordine edildiğini söyledik. Bu da bizim kendi kanaatimiz ve niye böyle düşündüğümüzü her fırsatta bizimle konuşan arkadaşlarla paylaştık.
Suriye halkının demokratik ve insan hakları taleplerinin emperyalist güçlerin umurunda olmadığını ve bu emperyalistlerin tek amacının Siyonist İsrail rejimini rahatlatmak olduğunu ifade ettik. Bunun için bölgedeki direniş eksenini ve ona destek verenleri cezalandırmak için bu planların çoktan yapıldığını ve Suriye’den sonra sıranın bölgede başka ülkelere geleceğini söyledik.
Daha büyük tehlikenin ise Müslümanlar arasında mezhep kışkırtıcılığı yaparak Müslümanları birbirine kırdırmak istediklerini, Müslümanların ve toplumun diğer katmanlarının her zamankinden daha fazla kenetlenmesinin bu güçlere verilecek en güzel cevap olacağını ifade ettik.
Suriye halkı dünyadaki bütün diğer halklar gibi özgürce yaşamayı, insanca yaşamayı, hak ve hürriyetlerine sonuna kadar sahip olmayı fazlasıyla hak eden ve bu uğurda feda ettiği ne varsa bizim için aziz olduğuna inandığımız komşumuz ve kardeşimiz olan bir halktır. Hiç kimse bu konuda bizi test edemez, bizi sınayamaz. Biz bu aziz halkın daha fazla kanı akmasın diye çırpınıp durduk.
Ama gözü dönmüş bölgesel ve küresel güçler ve onların izinden giden zavallılar bizim başından beri söylediklerimize, bizi dinleme ve anlama zahmetine katlanmadan oyuna geldiler. Şimdi Amerikan Dışişleri Bakanı; Muhaliflerle Esat bir masanın etrafında oturup Suriye’deki soruna siyasi bir çözüm getirsinler buyuruyor. Bakalım şimdi bu küresel mücahitler hangi atraksiyonla olaya nasıl bir yorum getirecekler.
Bizim bu arkadaşlara tavsiyemiz; Suriye sorunundan dolayı kırdığınız kalpleri, yaptığınız yanlışları, hak etmediği halde kendisine hakaret edip yaftalamalarda bulunduğunuz insanları, işlediğiniz bütün günahlardan Allah’a yönelerek tevbe istiğfar edin ve olayların sakın ahirete olduğu gibi intikal etmesine ve fırsatın sizden kaçmasına müsaade etmeyin. Bunu kendi dünyanız ve ahretiniz için yapın. Biz de yapalım, herkes yapsın.
Çünkü bu kasırga sonrasında bizi daha şiddetli günler bekliyor. Daha büyük felaketler kapımıza dayanmadan önce tekrar hatırlatma ihtiyacı hissediyoruz. Emperyalistler bu bölgelerden ellerini kollarını sallayarak çıkmayacaklar. Bütün bir Orta Doğuyu hatta bütün bir dünyayı birbirine değişik vesile ve bahanelerle kırdırmadan bölgeyi terk etmeyecekler.
Maalesef, İslam dünyası olarak da bu saldırılara cevap verebilecek(Direniş ekseni hariç) ne bir birikimimiz, ne bir ufkumuz ne de hazırlığımız var. Ama hiçbir şey yapamasak dahi emperyalist ve Siyonist güçlerin oyununa gelmemek için hangi şartlar altında olursa olsun bir araya gelip konuşabilmeyi, kavga etmeden tartışabilmeyi başarmak gerekir.
Hatta ısrarla diyalogu ve iletişim kurmayı reddedenlerin emperyalistlere uşaklık ve işbirlikçilik yapanlara hizmet ettiklerini burada tekrar vurgulamak gerekir. Ehli kitapla diyalogu ve ortak nokta olan Allah’ta birleşmeyi emreden bir dinin müntesipleri aralarında onları birleştirecek binlerce ortak nokta bulunmasına rağmen Müslümanlarla bir araya gelemiyor ve konuşamıyorlarsa inançlarını tekrar gözden geçirmeliler.
Hz. Ali(r.a) Malik Eşter’i Mısıra vali olarak atadığında ona şöyle demiştir; Ey Malik insanlar iki sınıftır. Ya dinde kardeşindir, Ya da insanlıkta kardeşindir. Bu din; Musa’yı, Firavuna dahi gönderirken ona yumuşak sözle anlat belki kalbi yumuşar demiştir. Sizlere ne oluyor Allah’ın ey zavallı kulları…?! (Mehmet ÖZALTIN)