Filistin halkını katliamlardan geçirip, Filistin topraklarını işgal eden ve Siyonist terör çetelerinden ve göçmen Yahudilerden oluşan oluşan gayri meşru İsrail devleti 1948 yılında kurulduktan hemen sonra, nükleer silah geliştirme çalışmalarına başladı.
Bu kapsamda 1950’li yılların sonuna doğru Fransa’nın desteğiyle gizli bir nükleer reaktör kurdu. Siyonist rejim 1960’lı yıllarda ilk nükleer silahlarını üretti. Bundan amacı Filistin halkı başta olmak üzere Arap milletlerini tehdit ederek kendine boyun eğdirmekti. Soykırımcı İsrail rejiminin yaklaşık 200 ila 400 nükleer savaş başlığına ve bu başlıkları taşıyabilecek füze, uçak ve denizaltı fırlatma sistemlerine sahip olduğu bilinmektedir. Dimona nükleer santralinin eski bir nükleer santral olduğu için, radyo aktif dalgalar yaymakta, çevre kirlenmesine ve insan hayatının tehlikeye girmesine sebep olmaktadır. Dimona nükleer santralinde beyaz olmayan Yahudiler çalıştırılmakta ve çevresinde de Afrika kökenli ve safarid Yahudiler ile yoksul kesimler yerleştirilmektedir. Siyonist İsrail rejimi, iki aşamalı ırkçılık yapmaktadır. Buna göre, Yahudiler, Yahudi olmayan toplumlar ve halklardan daha üstündür. Aşknazi Yahudiler de safarid ve falaşa Yahudilerden üstündür. Eski model ve tüketim tarihi son bulmuş Dimona nükleer santralinin radyasyon dalgaları Ürdün ve Mısır halkının da can güvenliğini tehdit etmektedir. bu santral’de çalıştırılanlar da kanser gibi ölümcül hastalıklara yakalanıp, hayatlarını kaybetmektedirler. Irkçı israil rejiminin altı nükleer tesis bulunuyor. Dimona nükleer santrali başta olmak üzere bu nükleer tesislerin tamamı askeri amaçlı tesislerdir. Bu nedenle işgalci ve katil İsrail rejimi uluslar arası Atom enerjisi ajansına üye olduğu halde 1970’te yürürlüğe giren Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması-NPT-yi imzalamamış, UAEA’nin denetçilerine nükleer tesislerde denetleme yapmalarına izin vermemektedir. Arap dünyasının sert tepkisinden çekinen, Yahudi gurupların bile itirazlarından dolayı endişe duyan , Amerika’nın nükleer silahsızlanmaya yönelik taahhütlerini göz önünde bulunduran ırkçı İsrail nükleer silah kapasitesini ne onaylıyor nede inkar ediyor. Böylece çevresindeki Arap ülkelerini sürekli tehdit ve dehşet ortamında tutuyor.
srail’in olası bir nükleer saldırıya maruz kalması durumunda cevap verebilecek şekilde füze sistemlerine sahip olduğu düşünülmektedir.1960’lı yıllarda Fransız Dassault firmasıyla ortak geliştirilen balistik füze programına Jericho adı verilmiştir. 2008 yılı itibarıyla harekât kabiliyetine sahip olan Jericho III kıtalararası füzesinin kullanıma girmesi sayesinde terörist İsrail nükleer başlıklı kıtalararası füze menzilini 11.500 km’ye çıkartmıştır. Soykırımcı İsrail Hava Kuvvetleri uzun menzilli stratejik bombardıman uçağına sahip olmamasına rağmen Amerika yapımı F-16 ve F-15 savaş uçaklarıyla nükleer savaş başlığı fırlatma kabiliyeti bulunmaktadır. İsrail Donanmasının bünyesinde faaliyette olan Alman yapımı 5 adet Dolphin sınıfı denizaltıların nükleer savaş başlığı taşıyabilecek Popeye Turbo füze fırlatma sistemine sahip olduğu bilinmektedir. Denizaltındaki füze sistemlerinin 2000 yılında Sri Lanka açıklarında Hint Okyanusunda gerçekleştirilen tatbikatlarda başarılı olduğu gözlemlenmiştir. Bölge milletleri ve İslam ülkelerini tehdit eden hunhar İsrail ordusunun nükleer kabiliyetleri arasında nükleer taktik silahlar, örneğin çok küçük ölçekteki uranyumu bombalar, topçu birlikleri tarafından kullanılabilecek mermilere yerleştirilmiş nükleer başlıklar bulunuyor.
terörist İsrail rejimi Filistin topraklarının işgalini sürdürmek, bağımsız Filistin devletinin kuruluşunu önlemek, Arap ve İslam ülkelerinin Filistin topraklarını ve özellikle Kudüs ve mescid Aksa’yi Siyonist çetelerin işgalinden kurtarmak amacıyla harekete geçmelerini önlemek amacıyla nükleer tehdit politikalarını sürdürmektedir. İnsanlık düşmanı İsrail askeri doktrini çerçevesinde nükleer belirsizlik politikası devam ediyor. Bu Siyonist askeri doktrine göre, eğer İsrail toplu saldırıya uğrarsa, İslam ve Arap ülkelerini nükleer silahlarla imha edecek. 10 Aralık 1996 tarihinde Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen kararda Ortadoğu bölgesinin nükleer silahlardan arındırılması gerekir. Arap ülkelerindeki gerici dikta Arap rejimleri, Arap milletlerinin azılı düşmanı Amerika ve NATO destekli Irkçı İsrail rejiminden korkarak, mazlum Filistin halkının kurtuluş savaşını etkisiz hale getirmeye çalışarak, Siyonist çeteler rejimiyle işbirliği yaparak, İran İslam cumhuriyetinin barışçı nükleer enerji faaliyetlerine muhalefet etmekte ve düşmanca tutum izlemektedirler.