Amerikan başkanı Donald Trump’ın göreve başladıktan sonra Orta Doğu’ya ilişkin seçim kampanyası döneminde sarfettiği çekingen söylemlerin aksine saldırgan bir tutum izlemesinin Trump’ın Siyonist lobi ile ilişkilerinin bir yansıması olduğu belirtilirken genel Orta Doğu politikasının da Filistin direnişini içerden çökertme hedefi çerçevesinde şekillendiği vurgulanıyor.
Bu çerçevede ilk olarak Kahire ve Riyad arasındaki ilişkilerin tamir edilmesine odaklandığı belirtilen Trump’ın iki ülke arasındaki pürüzlerin giderilmesi için yoğun çaba sarfettiği söyleniyor.
Trump’ın Filistin direnişini içeriden çökertmeye yönelik hamlelerinin ikincisinin ise ABD’nin Orta Doğu’daki önceliklerini açıklayan ABD’nin Birleşmiş Milletler daimi temsilcisi Nikki Haley tarafından açıkça ortaya konulduğu şekliyle Suriye’de Esad’ı devirmek ve Suriye’deki İran etkisini bitirmek olduğu ifade ediliyor.
Bu bağlamda Siyonist rejim medyasında yer alan iddialara göre Donald Trump’ın Suriye politikasına yönelik 3 aşamalı bir planı uygulamaya soktuğu ileri sürüldü.
Buna göre Trump’ın Suriye’de Esad’ı devirmek ve İran etkisini kırmak için önce Suriye’yi IŞİD’den temizleyerek bölge halkı üzerinde güven tesis edecek. Ardından Esad’ın dahli ile ilan edilecek güvenli bölgelere mültecilerin geri dönmesi sağlanacak ve diasporadaki Suriyeli siyasi aktörler ile Esad yönetimi arasında bir geçiş süreci planlanacak. Neticede Esad’ın tamamen görevi bırakması sağlanacak. Siyonist basınının iddiasına göre Trump yönetimi, bu süreçte Esad’a suikast düzenlenmesi ihtimalini bile gündemine alacak.
Bu sürecin karmaşıklığına bakılmaksızın bir yandan bu hedefler doğrultusunda ilerlenirken bir yandan da İran’ın Suriye üzerinden Filistin direnişine verdiği desteği kırmak amacıyla dolaylı ama önleyici askeri hamleler içine giren Trump’ın İran’a yönelik askeri bir hamleyi öncelik listesine almadığı belirtiliyor.
ABD’nin Orta Doğu politikasını İşgalci israil’in güvenliğini garanti altına alma hedefine endeksleyen Trump’ın İran’ı tam olarak yalnızlaştırmak ve Orta Doğu’da izole etmek için kuşatıcı bir siyasi atılım içerisinde olacağı ve Orta Doğu’nun güvenlik haritasını birkaç hamlede değiştireceği vurgulanıyor.
– Buna göre İran’ın Filistin direnişine verdiği destek ve küresel sisteme meydan okuyan yapısı İran’daki yönetim anlayışının geçici ve pragmatik bir parçası değil; bizzat kimliğini ortaya koyan kopartılamaz bir yönüdür.
– İran’a yönelik askeri bir müdahale ya da İran’da bir rejim değişikliği senaryoları kısa vadede mümkün değildir. Bunun yerine ABD’nin temel hedefi İran’daki iç dengeleri sarsmak ve İran’ı kendi içerisindeki sorunlara boğmak olacaktır.
– İran rejimini kendi sorunlarında boğmak için çok yönlü bir plan hazırlanmaktadır. Başarısızlığa uğramış gibi gözükse de bu planın farklı veçheleri uygulanmaya devam edecektir. Nükleer anlaşmanın yürürlükte olduğu bir dönemde bölge ülkelerinde aktif faaliyet sürdüren İran Devrim Muhafızlarını kendi sınırlarına hapsetmek için uygulanabilecek en uygun metot budur.
– Bu süreçte bir yandan NATO, İran’a ve Filistin direnişine karşı olan bölgesel müttefiklerine askeri destek verirken ABD ise diplomasi yolunu daima açık tutacak ve Arap NATO’su ifadesiyle gündeme gelen yapı faal hale geçecektir.
– Son olarak Filistin direnişi kendisine destek veren İran’ın kendi içişleriyle boğuşması nedeniyle dış destek bulamayacak ve Filistinlilerin önünde israillilerle barışa yönelmekten başka bir seçenek kalmayacak.
Uzmanlar bu planın en önemli yanının özellikle Filistinliler ile İsrail arasındaki barış sürecini gerekli kılmasını öngören nihai sonuç olduğunu vurguluyorlar. Trump’ın ortaya koyduğu siyasetin başarılı olup olmayacağı merak konusu. Kudüs Haber