ZAFER ÖZ MUHAMMEDİ ISLAMI YAŞAYANLARINDIR.
On dört asır önce ölü beden ve zihinlere ab-ı hayat misali yeniden bir canlılık kazandıran islam dini; Hz. Muhammed (s.a.v) ‘in önderliğinde 23 yıl gibi çok kısa bir sürede bir çok belde ve ülkelere yayılmış, İnsanları var olan cahiliye zihniyetinden arındırıp tüm nesil ve çağlara örnek teşkil edecek bir medeniyet inşa etmiştir.
Kalpleri ve zihinleri arındırıp duru bir hale getiren, tüm gaye ve çabaları Allah rızası olan insanlar yetiştiren bu medeniyet (İslam Medeniyeti ); gönül isterdi ki varlığını da etkisi gibi çağlar ötesi kılabilsin. Maalesef Hz. Muhammed Mustafa’nın (s.a.a) vefatından çok kısa bir süre (30-35 yıl) sonra, içerisinde bulunan ve islami kimliğe bürünmüş bir vaziyette kendini kamufle eden sufyani- tağuti düşünceler taşıyan belli başlı şahıslar türlü türlü hile, tehdit ve vaatlerle yönetime geçmiş ve müslümanların tarihinde onulmaz yaralar açmışlardır.
İslam medeniyetine direk cephe alan bu kesim; taht ve taçlarını sağlama alma gayesi ile tüm insanlığın kurtuluş meşalesi olan peygamberin pak ehlibeytine savaş açmakla işe başladı. Ehlibeytin babası, ilim şehrinin kapısı ve peygamberin her savaşında meydanların aslanı olan Hz. Ali (a.s) ile başlattıkları mücadelenin en kanlı örneğini de kerbelada Hz. Hüseyin’in aile efradı ve yarenlerinden oluşan 70 kişilik gurubu tarihte belki de eşine hiç rastlanmadık bir şekilde katlettiler. Bu kadar canice bir terör eylemini gerçekleştiren bu vahşiler güruhu tüm bu vahşilikleri kendisi gibi islam düşmanı olanların dışında alınlarında secde izleri çıkacak kadar ibadet eden ve islamı sadece şekilde yaşayan, özüne ise asla vakıf olmamış kuru taassup (harici-tekfirci zihniyet) ehli olan bir kesimin yapmış olması belki de işin en acı tarafıdır.
Evet yukarıda da belirttiğimiz gibi çok fazla ibadet ettiklerinden dolayı alınlarında secde izi olan bir grubun(hariciler = tekfirciler ) varlığıdır asıl yazımızın konusu. İslamı şeklen yaşayan fakat özüne bir türlü vakıf olamamış bu grup (tekfirciler) taassup ve yaşantıda öyle bir aşamaya gelmiş ki kendileri gibi yaşamayan herkesi tekfir edip kafir ilan ederken; onların (kendilerine biat etmeyen diğer Müslümanların) mallarını, canlarını ve hatta namuslarını dahi kendilerine helal bilmişlerdir. İslamı sadece şeklen yaşayan ve kendileri gibi yaşamayanları direk kafir ilan eden bu zihniyetin mensupları on dört asırdır Müslümanlara her türlü zulmü reva görmüş ve her zaman şer-batıl güçlerin kuklası olmaktan bir adım öteye geçememişlerdir.
21. asırda bulunduğumuz şu zaman dilimin içerisinde ise bu zihniyetin devletleşmiş halini temsil eden Suud – Katar gibi ülkeler tüm servetlerini insanlara bu zehirli düşünceleri (tekfir etme düşüncesi) empoze etmek için kullanırken tıpkı ataları gibi kendileri de batıl’ın-siyonizm’in kuklası olmuş vaziyetteler. İslam beldelerinde sivil halka her türlü terör ve işkenceyi reva gören IŞİD – ELKAİDE- TALİBAN – ÖSO- NUSRA- BOKO HARAM ve bilmem daha nice terör örgütlerini açıktan besleyen bu devletler ve onlara yardım eden diğer batıl uşağı bölge tağuti-sufyani rejimlerin tek bir amacı var ise o da islam beldelerinde yaşayan halkları sindirip uyanışlarının önüne geçebilmektir ve böylece meydanlar boş kalacak, batıl ise atlarını istediği koşturabilecektir.
Böylesi bir tablo karşısında biz Müslümanlara düşen görev ise İslam’ın 21. yy ’da aydınlık yüzü olan İRAN İSLAM İNKILABI ve inkılap çizgisinde hareket eden HAMAS – İSLAMİ CİHAD – LÜBNAN,YEMEN VE NİJERYA HİZBULLAHI gibi grupları tanımak, onlara sahip çıkmak ve onların çizgisinde olmak için her şeyimiz ile mücadele etmektir. Her ne sebep olursa olsun asla ümitsizliğe kapılmamalı, öz muhammedi islamı yaşamalı ve imkanlarımızın el verdiği ölçüde bunu halkımıza anlatmalı, bir nebzede olsa uyanışlarına vesile olmalıdır amacımız.
Yazımızın sonuna gelirken sözlerin en güzeline sahip olan kur’an-ı kerimden bir ayet ile bitirelim. “Onlar ağızlarıyla Allah’ın nûrunu söndürmek istiyorlar. Halbuki kâfirler istemeseler de Allah nûrunu tamamlayacaktır”(saff-8)